Bazı yazarlar vardır. Okuyunca kendi ülkesinden başka bir coğrafyaya ait olduğunu düşünürsünüz, size başka bir yeri hissettirir ve yaşatır. Paul Auster benim için bu yazarlardan. Biyografisini okumasam kesinlikle Avrupalı hatta daha spesifik olmak gerekirse Orta Avrupalı diyebileceğim bir kalem. Bu düşüncemde yalnız değilim ki ülkesi Amerika’dan daha ziyade Avrupa’da tanındığı söyleniyor farklı kaynaklarda. Hatta yayınevi de kitabı Kafkaesk olarak nitelendiriyor.

Sayfamızda daha önce yapılan Görünmeyen ve Kırmızı Defter yorumlarından sonra bu yorumda Paul Auster’in belki de en meşhur çalışması New York Üçlemesi’nden bahsetmek istiyorum. Üçlemeyi oluşturan Cam Kent, Hayaletler ve Kilitli Oda isimli kitaplar, iç içe geçmiş konuları ve karakterleri barındırıyor. İç içe geçmiş konular derken aslında tek bir tema var: Arayış. Polisiyeyi andıran bu kurguda başka bir kaybı arayan insanın yazarın “hiçkimse bir başkasının sınırından içeri giremez, nedeni çok basit: hiç kimse kendine ulaşamaz da ondan” cümlesiyle de vurguladığı kendini aramaya yöneldiğine şahit oluyoruz.
İlk kitap Cam Kent’te Paul Auster kendisi olarak yer alıyor. Ana karakter Quinn’in telefonunu arayan kişi, Paul Auster ile görüşmek ister. Aslında polisiye yazarı olan Quinn birkaç ısrarcı aramadan Paul Auster kimliğini sonra da teklifi kabul eder. Peter Stillman ve eşi, Peter’in babası hapisten çıkacağı için endişelilerdir ve Auster kimliğindeki Quinn’den destek isterler. Baba Stillman, bilimsel fikri nedeniyle Peter’i çocukken 9 yıl karanlık bir odada tutmuş ve herkesle iletişimini keserek kendi dilini oluşturmasını sağlamaya çalışmıştır. Quinn, baba Stillman hapisten çıktıktan sonra onu izlemeye ve not tutmaya başlar. Bundan sonra da olaylar gelişir. Olaylar deyince aksiyon kastettiğim sanılmasın. Rutinler ve bekleme üzerine kurulu aslında kitabın bundan sonrası ama öyle enteresan bir şekilde ilerliyor ve sonlanıyor ki insanı ters köşeye yatırıyor. Lise yıllarımda bu kitabı okuduğumda hiçbir şey anlamadığımı fark ediyorum. Özellikle Eski Ahit’te geçen Babil Kulesi hikâyesi etrafında örülen konu çok anlamlı. Hikâyede Babil’den dünyaya yayılan insanlık, farklı diller konuşmaya başladığı için çatışmaların ve savaşların başladığı söylenir. Bu konu üzerine bayağı bir düşündüm kitabı okurken. Aslında gerçeklik payı oldukça yüksek. Milletler, diller ve dinler ile bölündükçe daha da ayrılıyoruz birbirimizden. Sadece ayrılsak yine de iyi, herkesten daha iyi olduğumuzu iddia ederek birbirimizi öldürüyoruz.

İkinci kitap Hayaletler üçlemede en az sevdiğim kitap. Dedektif Mavi, Beyaz’ın isteği üzerine Siyah’ı takip etmeye başlar ama bir noktadan sonra izleyen ve izlenen birbirine geçer. Bu kitap kendini fazla tekrar ediyor ve sonunda da ilk kitaptaki gibi şaşırtan bir son sunmuyor bana göre.
Son kitap Kilitli Oda’da ise ana karakterimiz, yine bir yazar. Çocukluk arkadaşının eşi, bu yazara ulaşır ve kayıp olan eşinin yazılarını yayınlaması için yardım ister. Yazılar büyük beğeni kazanır, adam arkadaşının eşi ile evlenir ve yine sonrasında olaylar gelişir. Herkesin üçleme için kullandığı Kafkaesk sıfatının yanı sıra burada Kafka’nın hayatı ile var olan benzerliği gözden kaçırmayalım lütfen. Kafka da eserlerini ölümünün ardından bir arkadaşının bastırması sonucu üne kavuşmuştur.
Bütün kitaplar kendi içinde bir kurguya ve hikâyeye sahip, hepsini ayrı ayrı okumak da mümkün. Ancak üçünü art arda okuyunca her kitap kendisinin sahip olduğu anlamın da ötesinde bir anlam kazanıyor gibi geldi bana. Örneğin direkt bir referans yok ama üç kitapta da notların alındığı defterler üzerinde çokça durmuş Paul Auster. Karakter ve konu itibariyle sanki bütün defterler aslında aynıymış gibi bir his ile okudum. Özellikle başka bir eserine isim de vermiş kırmızı defter otobiyografik bir öneme sahip yazar için. Bu yüzden tavsiyem kitapların arka arkaya okunması. Sayfa sayısı gözünüzü korkutmasın. Onunla ilgili de kitap yorumuma ek olarak fiziksel bir önerim var. Önceleri gördüğüm zaman dalga geçtiğim hatta küçümsediğim mini-kitap serisine ait baskıyı okudum ve fikrim tamamen değişti. Üç kitap bir arada, her yere cepte bile götürülebilecek kadar minik ve hafif, üstelik beklediğimin aksine çok iyi bir baskı kalitesine sahip, tek elle de okunabiliyor. Özellikle tatilde ve yollarda çok zaman geçirip kitap okuyanlar için ideal. Bununla ilgili edebiyat dünyası için avam, sizlere fonksiyonel fayda sunmak için çırpınan benim için anlamlı bir görselle yazımı tamamlamak istiyorum. Kitabın boyutu ve fiyatı hakkında görsel açıklamamdır.

Twitter •