Bazı arkadaşlar vardır hani; uzun bir süre görüşmezsiniz, ancak bir zaman tekrar buluştuğunuzda, aradan onca zaman geçmemiş, daha dün görüşmüşsünüz gibi her şey kaldığı yerden devam eder. O tanıdık uzun, sıcak sohbet sarıp sarmalar sizi. Melisa Kesmez de işte böyle bir arkadaş gibi oldu bizim için. Eylül ayında çıkardığı üçüncü öykü kitabı Nohut Oda‘yı konuşmak için buluştuk Melisa ile ve adeta kadim bir dostla, kâh nohut oda bakla sofada yaşamını sürdüren Handan‘dan kâh bizden kâh bugünden kâh geçmişten konuştuk.
Beş öyküden oluşuyor Nohut Oda. En uzun ve Melisa’yı en çok uğraştıran hikâye, kitaba ismini veren ifadenin de geçtiği Kız Kardeşim Handan. Biz de galiba en çok onun üzerine konuştuk. Normalde, yazdığı öykülerin ikinci ya da üçüncü versiyonunu görüyormuşuz biz okuyucular olarak; ancak Handan‘ı kaç kere değiştirdiğinin sayısını bilmiyor Melisa. Sonunu defalarca değiştirmiş, hiçbiri içine sinmemiş. Hatta aylarca bilgisayarında bu öykünün dosyasını açmamış. Sanki bir şey arıyordum ama bir türlü bulamıyordum, diyor bu durumu açıklarken. Ama sonunda bulmuş ve bu son Kız Kardeşim Handan’a bizce çok yakışmış.
Bu öyküyle bağlantılı olarak taşra ve İstanbul karşılaştırmasından, gitmekten, kalmaktan, gidenin nasıl gittiğinden, kalanın nelerle baş etmek zorunda kaldığından da bahsettik. Konu doğal olarak Kalanlar isimli öyküye bağlandı. Çok iyi eğitimli ve belirli bir mesleği olan birçok arkadaşının yurt dışına gittiğini söyledi Melisa. Kendisi için şu anda gitmek, yakın gelecek olasılıkları arasında değil. İstanbul’la barışmaya çalışıyorum, diyor. Gitmeyip de kalan herkesin, hepimizin yaptığı gibi… İstanbul’da kimsenin dikkatini çekmeden saçmalayabilme, gitmek istediğimiz etkinliklere gidebilme, sevdiğimiz insanlarımızla güzel vakitler geçirme şansımız hâlâ var nihayetinde.
Mutlu olmasa da umutlu sonları seviyor Melisa Kesmez. Karanlığı sevmiyor; bir şeyleri değiştirme olasılığı olsun istiyor öykülerinde. En ciddi ya da üzüntülü sahnelerin arasında bile komiklikler, sevimlilikler sıkıştırıyor. Annemin Çadırı adlı öyküsünde de bunu yapmış. Deprem gibi, birçok insanın hayatında sarsıntı yaratan dramatik bir olayı, hiç bu şekilde okumamış olmanın gülümsemesi vardı yüzümüzde bu öyküden bahsederken.
Son Bir Çay ise, Melisa’nın kitaptaki en sevdiği olmasa da, sonundan en çok etkilediği öyküsü olmuş. İnsan kendi yazdığı bir öyküden, sonunu okurken ağlayacak kadar etkilenir mi? Etkilenirmiş işte. Bir türlü dikiş tutturamamış, kabuğunu kıramamış orta yaşlı iki bedenin tek kişilik genç odası yatağında öylece uzandığı sahne nereden baksan etkileyici.
Satır arasına sıkıştırdığımız ya da uzun paragraflarca konuştuğumuz birçok şey vardı bugün masada. Ortak dertleri ve umutları olan şanslı bir gruptuk. İyi ki yine buluştuk Melisa, berhudar ol.
About Burcu Arslan
Uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım. "Dünya bir düştür."