Geçmişin karşıma ne zaman çıkacağı hiç belli olmuyor şu günlerde. Dolapta çanta ararken denk geldiğim bir kutu, kutunun içinde 2002’den kalan bir konser fotoğrafı, aradan geçen onca yıla rağmen içinde ne olduğunu hâlâ ezbere bildiğim ve üzerinde “bu akşam için daha iyisi olamazdı” yazılı yine 2002’den bir disket derken bir başka gün kitaplığımda eski bir kitap ararken karşıma çıkan Gözleri İntihar Mavi… O da 2002’den kalma. Belli ki en çok 2002’ye dönmek istiyorum son günlerde.
Gözleri İntihar Mavi, Yusuf Hayaloğlu tarafından yazılmış ve şairin hayattayken yayınladığı tek kitabı. İçinde, Biz Üç Kişiydik, Asi Bir Küheylan, Dağlarda Kar Olsaydın, Ayrılık Hediyesi, Başım Belada, Kod Adı: Bahtiyar, Hani Benim Gençliğim gibi çoğu Ahmet Kaya şarkısı olarak tanıdığımız 39 şiiri yer alıyor. Kitabın bende de olan ilk basımı 2002 Mayısında Anka Yayınları tarafından yapılmış. Daha sonra tam 48 basım yapılan kitaba şimdilerde ulaşmak oldukça zormuş. 2002 Haziranda bana gelen bu kitap hem taşıdığı anlam hem de ilk baskısı olması itibarıyla oldukça değerli.
“Şimdi saat, sensizliğin ertesi…
Yıldız dolmuş gökyüzü ayaydın…
Avutulmuş sokaklar çoktan sustu.
Bir ben kaldım tenhasında gecenin,
Avutulmamış bir ben…”
Kitap bana hediye edildiğinde Yusuf Hayaloğlu da Ahmet Kaya da gündemimde değildi aslında. Başımda kavak yelleri esiyordu, aşıktım, kocaman âşıktım; ama kitabı hediye edene değil. Yanımdan geçtiğinde kokusuyla dahi dizlerimi titreten, midemi sıkıştıran, yüzüme ateş bastıran başka birine âşıktım. Farkında bile değilmişim dershanenin giriş katında telefonlara bakan, mavi gözlü, utangaç yüzlü çocuğun. Dershanenin son gününde, bir tür Ayrılık Hediyesi olarak kitabı verdiği gün, dikkatlice baktım yüzüne ilk kez. Kitabı elime tutuşturdu ve gitti. İlk sayfasında yazdığı not ise beynime kazınmış aslında, yıllar sonra karşıma çıkınca anladım: Seni hep şiirlerde anlatmak istemişimdir. Onu da bir türlü başaramadım. Kusuruma bakma.
O aşk bittikten, daha doğrusu o aşkı tüketmemek adına hiç harcamamaya karar verdikten çok zaman sonra elime aldım bu şiir kitabını. Ve anladım. İçindeki özlemi, ihaneti, aşkı, isyanı anladım. Her bir şiir, içime içime işledi okudukça ve dinledikçe.
“O büyük sessizliğin bağrı mı olur,
Kimsenin bilmediği bir ağrı mı,
Gider kendine gömülürsün”
derken Hayaloğlu Bir İntihar Gibi‘de, ben kendimi tekrar tekrar yargılamaya içime içime gömülmeye çoktan başlamıştım bile.
“Hani, el değmemiş bir yanın vardır,
Aynalara göstermediğin bir yüzün,
Kendine sakladığın bir hüzün…
Hadi durma!
Üzülsen de sen üzülürsün…”
dedi bana, kimselere göstermeden üzülürken ben. Yorganlar altına girip inzivaya çekilmekle, sayfalarca “yeni birini sevmek istiyorum artık ben” yazarak kendimi sokaklara atıp hayata, başkalarına karışmak arasında gidip gelen bana;
“Şimdi yeni bir sevda mı olur,
Kimsenin kapını çalmadığı bir inziva mı;
Tutar sıfırdan başlarsın.
Yoksa bu ilişkiler, bu zaaflar
Seni yiyip bitirir
Seni yiyip bitirir,
Dirhem dirhem azalırsın…”
dedi, ben dirhem dirhem azalırken. Yaşamayayım ki tükenmesin, benimle sonsuza kadar gelsin dediğim ve artık tüketemeyeceğim kadar kocaman olan o aşktan kurtulup, yeni birini sevmek umuduyla sıfırdan başlamaya çalışırken… Ona ait, geçmişe ait ne varsa, mektuptu, resimdi, bir bir ayırıp yakmak istedim Topal Sevda‘da şairin yaptığı gibi; ama yapamadım, hâlâ da durur cüzdanımda ondan bana yazılmış küçük notlar.
İşin kötü yanı ne, biliyor musunuz? Ben biliyor(d)um:
“Biliyorum, onunla olsaydım
Böyle kavga edip durmazdım yüreğimle.
Biliyorum, bu sevdayı ben yıktım,
Ben öldürdüm,
Bu hoyrat ellerimle!…”
Çaresizlikle gelen sessiz kabullenmeden sonra ise şunu dedirtti bana Neylersin isimli şiirinde:
“Unutmasan bile artık
Unutur gibi yapacaksın.
Ve buruşturup buruşturup attığım kâğıtlarda,
Hiç bitiremediğim
Bir şiir olarak kalacaksın…”
Varsın kalsındı, artık yapacak bir şey yoktu. Beni şiirlerde anlatmak isteyen biri tarafından bana verilen bu kitabın dizelerinde ben, bir başkasının tesellisini arıyordum ya, hayat böyle bir şeydi belki de. Belki de ben, bu arenada ilk ve her şeyin sebebi olan tek yanlışımı yapmıştım, olsundu, ben var oldukça gelecekti artık benimle. Hem ne öğrenmiştim bu kitaptan Yalnızca Bir Anlık şiirinde?
“Bu derede, bu bulutun gölgesi,
Yalnızca bir anlıktır.
Bir daha tekrarlanmaz asla.
Dere gider bir yana
Bulut gider bir yana
Sen kalırsın ortada
Yalnızca bir anlıktır mutluluk.
Sevdalar, heyecanlar,
Hepsi bir anlık.
Kalansa, tortusudur hayatın.”
O halde, önemli olan akış ve yaşamaktı. Rehberden sildiğim telefon numarası hâlâ hafızamda kalmış olsa da geçmişe takılıp kalmamak esastı, her şeyi ‘orada’ bırakıp devam etmek gerekti.
“Rüzgarlara savurdun hep şarkını
Her şeye gücendin durdun.
Yoruldun.”
dese de bana bu şiirler, aslolan dinlenip tekrar yola çıkmaktı, tıpkı şimdi olduğu gibi…
Kişisel tarihimden yola çıkarak kitapta yer alan şiirleri aktarmaya çalıştım; ancak tabii ki sadece sevda yok bu protest şiirlerde; hayal kırıklığını, yalnız bırakılmışlığı, öfkeyi ve fakirliği de gördüm dizleri okurken. Hayaloğlu İstanbul, Acılar Kraliçesi şiirinde:
Bu akşam yemin ettim,
Seni bir daha öpmemek için…
Ben ki bütün duvarlarını,
Afişlerle donatıp
Yumruğumla kanatmışım!
Rezil bir aşkı!..
Bütün arkadaşları miting alanlarında
Ve mezarlıklarda bırakmıştım…
İstanbul… Ey İstanbul, ey!
Acılar kraliçesi…
Umudun ve direncin yorgun anası!
Ve ey, çıldırmak üzere olmanın
Çamurlu ikonası!
Tırnaklarım kopuyor,
Görmüyor musun?
derken, hayatı bir ülkü peşinde koşmakla geçen bir insanın umutsuz kabullenişini ve isyanını damarlarımda hissettim. Ahmet Kaya için yazdığı İşte Gidiyorum şiirindeki şu satırlarda ise bir türlü anlaşılamamış olmanın hayal kırıklığı çok açık bir şekilde çıktı karşıma:
“İşte gidiyorum,
Hiçbiriniz hiçbir dilde beni anlamadınız.
Ben başımı verdim, sizinse
İnsafsız bir linç oldu karşılığınız.”
Ahmet Kaya’nın, ağabeyinin ve annesinin birbiri ardına ölümünden sonra, bir anlamda hayata küsen ve yakalandığı akciğer kanseri nedeniyle genç sayılabilecek bir yaşta bu dünyadan ayrılan Yusuf Hayaloğlu’nun Gözleri İntihar Mavi‘sinin yorumunu yazmak hiç hesapta yoktu. Şule Gürbüz yazmayı planlarken, ta 2002’den gelen bu davetsiz misafire ve neredeyse on yıl boyunca bana hissettirdiklerine kayıtsız kalamazdım. Şiir konusunda oldukça seçici davranan benim gibiler için belki biraz ‘arabesk’ olarak nitelendirilebilecek; ancak edebi değerinden ziyade ifade ettiği anlama odaklanılması gereken bir kitap Gözleri İntihar Mavi, hele ki birden fazla anlam ifade etmişse.
Kitabın tesadüfen tekrar karşıma çıktığı andan, yazıyı tamamlama anıma kadar geri planda çalan şarkıyı da bu yazıya eklemek istedim bitirirken. Ve belki küçük bir tavsiye vermek istedim; hem size hem kendime: Size iyi gelecekleri mumyalayıp saklamaya çalışmaktansa, tüketmek pahasına yaşayın, doğru zamanda, doğru şekilde…
About Burcu Arslan
Uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım. "Dünya bir düştür."