Blog dışındaki kitapseverlerin de katılabildiği ilk buluşmamızı Ekim’de Aslı Biçen’in Tehdit Mektupları isimli eseri üzerine yapmıştık. İkincisini ise 9 Kasım Pazar günü, beklentilerimizin üstünde bir katılımla Beşiktaş Kaset Cafe’de gerçekleştirdik. Mekanın başka şubesi olduğunu bilmememizden kaynaklı karışıklıklara rağmen toplamda 11 kişi olarak sohbet ettik. Sohbetimize katılan herkese buradan da çok teşekkür ediyoruz. Buluşmayı daha da keyifli hale getiren onların katkılarıydı.
Sohbetimize konu olan kitap, Seray Şahiner’den Antabus’tu. Ekim buluşmamıza katılan takipçilerimizin önerisiyle Türk Edebiyatı’nın bir diğer genç yazarını okumaya karar vermiştik. Bu kitap genel hatlarıyla Türkiye’nin de en büyük problemlerinden biri olan kadına karşı şiddeti konu alıyor. Bir üçüncü sayfa haberinden ilhamla yazılan eserde bir kadının ailesinden eşine, toplumdan aşık olduğu insana kadar kendisine reva görülenleri okuyoruz. Yazar habere alternatif bir son yazarak hikayenin seyrini değiştiriyor ve konuyu farklı bir yere taşıyor.
Kitapla ilgili yorumlara geçmeden önce belirtmek isteriz ki katılımcılarımızın kendilerinin ya da ailelerinin büyüdüğü şehirlere ve İstanbul’da yaşadıklarına dair verdikleri örnekler, kadının toplumdaki yeri olgusunun sohbetimiz sırasında da detaylı tartışılmasını sağladı. Bu konuda da kendilerine şükran borçluyuz…
Kurgusu ile oldukça enteresan olan kitap, genel olarak bütün katılımcılar tarafından beğenildi. Ama tüm buluşmalarımızda adet olduğu üzere, tabii ki bazı eleştiriler de yapıldı. Birçoğumuza göre, salt olay örgüsü ile anlatılan hikâye bir noktada yetersiz kalmıştı, oysa daha detaylı psikolojik analizlerin yapılması eseri daha tatmin edici hale getirebilirdi.
Kitaba ismini veren ve alkolizmle savaş için kullanılan Antabus, kitabın en önemli kırılma noktalarından birine işaret ediyor, ancak damgasını da vurmuyordu. Belki de yukarıda belirttiğimiz psikolojik analizler çokça kullanılsa, o kırılma daha iyi anlaşılabilir ve Antabus da hak ettiği yeri alabilirdi.
En beğenilen noktaların başında ise hastabakıcılığı bir meslek haline getirmiş Ülker karakteri geliyordu. Şanssız ama komik ve zeki bir kişi olarak hepimiz bu kadına bayıldık! Kafamızdaki prototipleri yerle bir eden Leyla’nın trajikomik konuşmaları da kitabı sevdiren detaylar arasındaydı. Aşina olduğumuz televizyon diyaloglarını hayatına yansıtan Leyla, hepimizin sevgisini kazandı.
Genel olarak, trajikomik ya da kara mizah diyebileceğimiz bu kitap, üçüncü sayfanın okumaktan kaçındığımız haberlerini farklı bir bakış açısıyla gözümüzün önüne sermesi ve toplumdaki kadın problemlerinin çoğuna değinmesi itibariyle herkese okumasını tavsiye edeceğimiz bir eser.
Ve işte artık gelenekselleşmiş birer cümlelik kitap yorumlarımız:
Ayşenur: Kitabı farklı kılan şey kara komediydi.
Gözde: Ben kitabı okumadım.
Çağdaş: Kısa cümleler kuramıyorum.
Gözde (Benzet): En sevdiğim renk nervium yeşili.
Diyar: Artık hastanelerde gözlerim Ülker Abla’yı arayacak.
Hazal: Antabus’un hakkını vermeliydi.
Burcu: Bari Mazlum’u yemeselerdi!
Pınar: El derdi insanın kendi derdini unutmak için edindiği bir zevktir.
Başak: Bir üçüncü sayfa haberini okumamı sağladığı için Seray Şahiner’e teşekkür ederim.
Merve: Bulamadım.
Başar: Televizyon ses. Ben sana layık değilim Orhan. Ben kirlendim! (Efsane cümlelerimiz arasındadır efendim)
Gelecek ayki buluşmamız Türk Edebiyatı’nın bir diğer genç ismi Melisa Kesmez’in Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz adlı eseri üzerine olacak. Buluşma etkinliğinin detaylarını aşağıdaki linkten takip edebilirsiniz:
https://www.facebook.com/events/758967677529648/
begokuadmin
Sınır tanımayan okurların buluşma noktası