2015’i değerlendirip okumaktan zevk aldığımız kitapları sizler için derledikten sonra bu yılı benim için daha iyi ve umut dolu yapacak kitapları sizlere sunmak istedim. Yılbaşı alışverişlerinizden sonra kitap evlerine henüz gitmediyseniz sizleri de heyecanlandıracak yeni çıkan ve çıkacak kitapları bu listede görebilirsiniz. Sizin önereceğiniz taze çıkmış kitapları yorumlara eklemeyi unutmayın!
Miranda July’i daha çok yer aldığı bağımsız filmlerden ve sanat projelerinden tanıyoruz. Film ve projelerini takip ettiğim sanatçının kitabının nasıl olacağı benim için bir merak konusuydu. Yabancı basında gördüğüm kitabın sonunda Türkiye’de de yayınlandığını görünce listeme hemen dahil ettim. Everest Yayınları’ndan çıkan kitap hakkında daha fazla detay vermek adına sizleri kitabın tanıtım metni ile baş başa bırakıyorum.
“The Future (Gelecek) ve Me and You and Everyone We Know (Ben ve Sen ve Diğerleri) gibi kendisinin yazdığı, yönettiği ve oynadığı filmlerle Sundance ve Cannes gibi film festivallerinden ödüllerle dönen Miranda July, konuşan kediler ve dans eden tişörtlerin hiç de garip karşılanmadığı o harika evrenini edebiyata taşıyor. Adı Birinci Kötü Adam olmasına rağmen, kahramanlarının iyi ya da kötü gibi sınıflandırmaları kesinlikle reddeden iki kadın olduğu ilk romanıyla yalnızlığı, aşkı, anneliği, ilişkileri yeniden tanımlayarak bizi şaşırtıyor, heyecanlandırıyor, büyülüyor. Şimdiden yirmi üç ülkeden okurlarıyla buluşan July, hiç kuşkusuz günümüzün en özgün sanatçılarından. “
Eğer sitemizi uzun zamandır takip ediyorsanız Barış Bıçakçı’nın yerinin bizler için ayrı olduğunu da Barış Bıçakçı’yı Sevmek İçin 7 Neden adlı yazımızdan dolayı biliyorsunuzdur. 2016’da yazarın yeni bir kitabını okuma şansına erişeceğimiz için mutluluk doluyuz! Tabii ki de yakın zamanda bu kitabın değerlendirmesini sitemizde göreceğinize kuşkunuz olmasın. Kitabın tanıtım metni ise merakımızı daha da arttırdı:
“Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve kuşları… Maviyi bile yok etmişti, sonra da sırasıyla diğer renkleri, bazı sesleri, kelimeleri ve anlamları. İnsan bu yoklukta yeni bir şey söyleyemez, olsa olsa kendini tekrar ederdi. Rıfat, zamanımızın bir kahramanı gibi, bir niteliksiz adam gibi, bir aylak adam, bir lüzumsuz adam gibi, bir “R.” gibi, geziyor hayatın içinde. Hayat, arada Rıfat’ın dükkânına da uğruyor. Rıfat, filmleri, kitapları, hayalleri, fikirleri, dertleri, mes’eleleri de geziyor. Ortaya sorulmuş soruları üzerine alınıyor, bazı. Neyin peşinde bu adam? Rıfat, bir hikâyenin içinde midir, anlamaya çalışıyor, insanın bir hikâyenin içinde olduğunu anlamasının yolunu arıyor… Seyrek yağmura şemsiye açılır mı?”
Sitemizde yazılarını keyifle okuduğum arkadaşım Şahizer’in değerlendirme yazısı ile tanıdığım bir yazar John Berger. Yeni kitabının çıktığını görünce hem Şahizer’in hem de John Berger sever diğer okuyucularımızın yüzlerinde oluşacak gülümsemeyi şimdiden tahmin edebiliyorum. Bir söyleşi kitabında John Berger’ı karşınızda konuşuyor gibi okumanın eşsiz bir deneyim olacağına eminim. Kitabın tanıtım metni bunu doğrular cinsten:
” ‘Ne affedilmez, biliyor musun? Asla affedilmeyecek eylemlerimiz neler, biliyor musun? Kimsenin görmedikleri. Tanrının bile görmedikleri. Failler işledikleri suçları kendilerinden ve başkalarından kelimelerle gizliyor. Kurbanlarına adlar veriyorlar. Onları yaftalıyorlar. Öykülerini tekrarlayıp duruyorlar. İblis kelimelerle çalışıyor. Başka bir şeye ihtiyacı yok. Kelimeler dilin, ağzın, ses tellerinin masumâne faaliyetleri. İnsanlar konuşarak iblisleşiyor. Kelimeler ve sayılar, işledikleri cürümleri gizliyor, ki o cürümler unutulsun. Unutulan, affedilmiş demektir. Zihne nakşolan affetmez. Tanrım, bizi affetme. Bizi affedilmez kıl, ki asla unutmayalım.’-John Berger, Goya’nın Son Portresi oyunundan.”
Amerika’nın Çehov’u olarak ve yalın kısa öyküleri ile bilinen yazar 1938-1988 yılları arasında yaşamış. Öykü sever Raymond Carver hayranları bu yazıyı okur okumaz kitabı almaya giderse hayal kırıklığına uğrayabilir. Çünkü kitap 12 Ocak’ta raflarda yerini alacak. Yazar ve kitabı hakkında kapsayıcı bir tanıtım metni için buyurunuz:
“Senden kalmanı istemiyorum ya da seni buna zorlamıyorum. Geminin kalkmasına daha beş-altı saat var, ondan önce kararını verebilirsin. Kalmak zorunda değilsin. Parayı paylaştırırım tabii. Bunun için üzgünüm. Kalmak istediğinden emin değilsen kalmanı istemem. Ama sanırım ben kalacağım. Hayatımın yarısı geçti, yarısından fazlası. Belki de yıllardır başıma gelen gerçekten olağanüstü tek şey, tek şey sana âşık olmaktı. Yıllardır olan gerçekten olağanüstü tek şey bu.
Yaşamın acı yüzüyle bu kadar erken tanışmasaydı, kuşkusuz yine yazar olurdu ama hiçbir zaman okurları tarafından böyle sahiplenilmezdi Raymond Carver. Gençlerin haytalık yapıp havai aşklar kovaladığı yaşlarda o evli ve iki çocuk babasıydı. Hayatı öğrenmenin yolu, bulduğu her işte çalışmaktı. Benzincide çalıştı, hademelik, garsonluk yaptı. Yaşananlar, kâğıda döküldüğünde bazen Çehov tadındaydı, bazen Kafka… İnsanların yaşamlarında barınan, gizlenen öyküleri, yalın, gerçekçi, acıtan şiirsel bir dille yansıttı. Yenilenler içkiye sığınırken, kısa öykü türünü yeniden var eden Carver, her başarısında içti, çok içti, ölümüne içti…
Raymond Carver’ın öykü külliyatının son halkası olan Azgın Mevsimler, yazarın farklı kitap ve dergilerde yayımlanan erken dönem öykülerini ilk defa bir araya getirmesinin yanı sıra tamamlanmamış romanı Augustine Defterleri’nden de bir kesit içeriyor.”
Seray Şahiner Beğenmeyen Okumasın ekibi için önemli bir isim. Çünkü benim de katıldığım kitap buluşmalarımızdan birinde kitabı Antabus üzerine keyifli bir sohbet yapmıştık. Yazarın yeni kitabı henüz raflarda yerini almadı. 12 Ocak’tan sonra okuyucular ile buluşacak. Antabus adlı eserinde güçlü kalemi ile beni etkileyen yazarın bu kitabını da sabırsızlıkla bekliyorum. Kitabın konusu ve yazarın dilini düşündüğümde keyifle okuyacağım işte yeni bir kitap daha!
“Gelin Başı, Hanımların Dikkatine, Antabus gibi ilgiyle okunan kitapların yazarı Seray Şahiner, bir süreden beri BirGün gazetesi, OT dergisi gibi süreli yayınlarda yazdığı yazılarla dikkati çekiyor. Şahiner’in yazılarında ülkenin politik gündemi yok yalnızca; İstanbul’un kimi kenar mahallelerinin günlük yaşamına ilişkin anekdotlar, muhalif kadın ve gençlerin yaşamlarından kesitler, dert paylaşmalar, artık yavaş yavaş “nostalji”ye dönüşen eski sinemamıza, müziğimize hatırlı bakışlar, portreler, güncel hırgürle ilgili muzip, ironik görüşler, değerlendirmeler… Kırıp dökmeden, hak yemeden, başkasını aşağılamaya kalkışmadan nasıl tavır alınacağını gösteren yazılar.
Yaşadığımız hızlı sosyal ve politik gelişmelerin arasında, kelimenin tam anlamıyla “olaylara sokaktan bakan” bir aktivistin mizahi, muhalif yazılarını göreceksiniz bu kitapta. Koltuğa falan oturmayın, karton bardaklı çayınızı alın, bir duvara omzunuzu yaslayın, ayakta okuyun Reklamı Atla’yı.”
Charles Bukowski sever bir insanın kedi sever olması da muhakkak! Kendisinin de aşağıda göreceğiniz gibi kedilere ilgisini hem de fotoğraflarından hem kitaplarından biliyoruz. Kitap, kedi ve Charles Bukowski demişken yazarın Kahramanın Yokluğu üzerine adlı kitabı için Burcu’nun yazdığı değerlendirmeyi okumanızı tavsiye ederim: “Belki de Hep Burada Olan Kahramanın Yokluğu ve Kedi”. İçeriğinin kedi sever ve Charles Bukowski severleri mest edeceği kitabın tanıtım metni için buyurunuz:
” “Kediniz var mı? Ya da kedileriniz? Uyurlar, yavrum. Günde 20 saat uyuyup yine de çok güzel görünebilirler. Heyecanlanmak için bir neden olmadığını bilirler. Bir sonraki öğün. Ve arada sırada öldürecek bir şeyler. Güçler tarafından yırtılmakta olduğumu hissettiğimde bir ya da birkaç kedimi seyrederim. 9 kedim var. Uyuyan ya da uyuklamakta olan birine bakarım ve gevşerim. Yazmak da kedilerimden biridir. Yazmak yüzleşmemi sağlar. Beni gevşetir. Bir süre için en azından. Sonra devrelerim karışır ve baştan başlamak zorunda kalırım. Yazarların yazmayı nasıl bıraktıklarını hiçbir zaman anlayamadım. Nasıl gevşerler?”
Kediler’de Charles Bukowski’nin kediler hakkında yazdığı yazılar, öyküler, şiirler yer alıyor. Bu eserlerin çoğu çeşitli yeraltı dergilerinde yayınlanmış, ilk defa bir kitapta derleniyor. “