Modern Dünyanın Çocuklar Üzerindeki Zararlı Etkileri
“Ne okursak, o oluruz!”
Yazıma böyle iddialı bir cümle ile başladığım için ukalalık ettiğimi düşünmeyin lütfen. Zaten bilinen bir gerçeği ifade etmişim gibi de gelebilir tabii. Ancak hayatımdaki kontrollü ve kontrolsüz değişimler sonucunda vardığım nokta bu olduğu için, kısaca tecrübelerimden yola çıkarak böyle başladım. Çünkü son dönemde öğrendim ki, okuduklarımız, kimliğimizin; kimliğimiz de geleceği nasıl şekillendirdiğimizin en temel göstergesiymiş.
Yazıya böyle başlamamın sebebi ise size tanıtmak istediğim kitapla yakından ilgili: Zehirlenen Çocukluk – Modern Dünyanın Çocuklar Üzerindeki Zararlı Etkileri. Sue Palmer’ın kaleme aldığı bu kitap, İletişim Yayınları tarafından yayınlanmış. Sue Palmer, uzun yıllar öğretmenlik ve eğitim danışmanlığı yapmış bir insan. Yaşadıkları, araştırdıkları ve gözlemlediği sorunlara alternatif bir yol olması amacıyla bu kitabı yazmış. Modern dünyanın çocukluk üzerindeki “zehirli” etkileri ve bunları nasıl “detoks”layabileceğimiz üzerine tespit ve önerilerin yer aldığı bu kitap, çocuk yetiştiren, yetiştirmeyi düşünen, şu ya da bu şekilde çocuklarla çalışan veya yakınlarında “şu kısa boylu küçük insanlar”dan olan herkesin okumasını tavsiye ettiğim bir eser.
Kitapta günümüz çocuklarının karşı karşıya oldukları pek çok sorundan bahsedilmekte. Bakım, yemek, uyku, motor beceriler gibi temel bedensel ihtiyaçlara yönelik başlıklarının yanı sıra iletişim, birlikte geçirilen zaman, televizyon izleme süreleri gibi temel duygusal ihtiyaçları da içine alan; bildiğimiz, bildiğimizi sandığımız, ihmal ettiğimiz noktalara parmak basıyor. Ve kısaca şunu söylüyor; modern hayatın getirdiği unsurların yarattığı toksik kokteyl çocukları zehirliyor. Ve yetişkinlerin bu konuda acilen bir şeyler yapması gerek. Bu noktada kendi payına düşeni de yapıyor ve yukarıda saydığım –kitapta daha fazla başlık aslında- konularda çocukluğu nasıl “detoks”lamak gerektiğinden bahsediyor.
Yemek, uyku, büyüme dönemleri, gelişim evreleri gibi konular hakkında bilgi almak isteyenleri kitabı okumaya davet ediyorum zira ben bu konu başlıklarında bu yazıda detaylı bilgi vermeyi düşünmüyorum. Benim bu yazıda üstünde durmak istediğim konu çocukla kurulması gereken iletişim.
Sue Palmer, Zehirlenen Çocukluk adlı kitabında çocukla kurulması gereken iletişime günümüzde yeterince önem verilmeyişinden bahseder. Günümüzde çocuklar; ailelerinden, sevgiden, ilgiden, kitaplardan, doğadan hatta oyuncaklardan kopuk bir şekilde büyümekteler. Bu durum çocuklarda sıklığı gittikçe artan bir oranda psikolojik sorunlar yaratmakta. Modern dünyanın bireye yüklediği ağır sorumlulukların yanına eklenen çocuk sorumluluğuyla daha da ezilen pek çok ebeveynin yaptığı en büyük hata çocukla birebir zaman geçirmek yerine çocuğu Palmer’in “elektronik çocuk bakıcısı” dediği cihazlarla baş başa bırakmak. Küçük yaşlardan hatta bebeklikten itibaren televizyonla büyüyen çocuklar, diğer insanlarla vakit geçirme ve iletişim kurmada, sözle yeteneklerinin gelişmesinde, fiziksel gelişimlerinde sorunlar yaşıyorlar. Bu sorunlar karşımıza dikkat eksikliği ve hiperaktivite olarak çıkabileceği gibi, televizyon karşısında yemek yemeye alışmış ve televizyon ile yemeğe koşullandırılmış obezite olarak da çıkabilmekte. Çocukları televizyon, tablet, cep telefonu, bilgisayar gibi elektronik aygıtlardan olabildiğince uzak tutulması konusunda uyarıyor Palmer. Bu noktada çocuklarla iletişimde olan kişilere düşen rol ise, sadece televizyonu kapatıp çocukları diğer aletlerden uzak tutmakla maalesef bitmiyor. Çocuğa bakım veren yetişkinlerin, çocukla iletişim içinde oldukları süre boyunca kendilerinin de telefonlarından ve bilgisayarlarından uzak durmaları gerekmekte. Bunun temeldeki nedenleri ise; çocukların sizin sözlerinizden çok davranışlarınızı örnek alarak öğrenmeleri ve çocuklarla birlikteyken onlarla sağlıklı bir iletişim kurmak için onları önemsediğinizi hissettirmeniz.
Pek çok yetişkin – kendim de dahil- çocuklarla nasıl iletişim kurmamız gerektiği yönünde yeterince bilgi ve tecrübe sahibi değiliz. Ancak bunu öğrenmek zorundayız diye düşünüyorum. Şimdi şöyle düşünebilirsiniz, “bu yazının bu sitede ne işi var?”. Ülkemizdeki eğitim ve okuma oranları düşerken, insanlar okuduklarını anlama ve ne düşündüklerini, ne hissettiklerini anlatmayı doğru düzgün beceremezken; ortaya çıkan vahim tabloda memleketin geleceği olan çocukları iyi yetiştirmek zorundayız. Bugün 23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, -klişe olacak belki ama gerçek bu- Atatürk’ün çocuklara armağanı. Çocuklara, ulusun egemenliğin emanet edildiği bu günde, çocuklara olan sorumluluğumuzu gözden geçirmemiz gerektiği kanısındayım. Kimin çocuğu olduğunun hiçbir önemi olmaksızın; evdeki, sokaktaki, parktaki, dilendirilen, çalıştırılan, kimseli-kimsesiz tüm çocuklar bu toprakların değeri. Ve onlara iyi davranmak sorumluluğumuz.
Bu nedenle de bugün bu kitabı seçtim. Çocukların hayatlarını zehirleyen; televizyondan, zararlı yemek alışkanlıklarına, hareketsizlikten iletişimsizliğe, okullardaki kalitesizlikten umutsuzluğa kadar pek çok alanda farkındalığımızın artması gerekmekte. Çünkü; “kaybedilen çocukluğun telafisi olmaz” (Bu sözü Başka Bir Okul Mümkün Derneği’nin bir toplantısında duymuştum).
Yazının başına dönecek olursak, okuduklarımız bizim hayata bakışımızı değiştirir ve öte yandan hayatlarımız değiştikçe okuma yelpazemiz de değişir, genişler. Zehirlenen Çocukluk’u hayatında bir şekilde ‘çocuk’ olan herkese öneriyorum. Başlıklar halinde ilerlemesi, bölüm sonlarında sorunlara yönelik maddeler halinde özet önerilerin olması, araştırmalara ve bilimsel verilere referansların olması açısından bilgilendirici bir kitap. Aynı zamanda da dili sade ve her kesimden insanın kolaylıkla okuyabileceği bir kaynak. Ve bayramınız kutlu olsun efendim!
Yazımı kitaptan birkaç ‘detoks’ önerisi ile sonlandırmak istiyorum.
* Çocuklara yaşı ne olursa olsun her gün masal okuyun ve/veya anlatın. Daha küçük çocuklarla, birbirinize sarılarak en sevdikleri kitapları tekrar tekrar okuyun.
*Çocuklar büyüdüklerinde, kendileri okuyabilseler bile masal veya kitap okumaya devam edin. Uzun araba yolculuklarında konuşan kitapları birlikte dinleyin ve yatmadan önce masal okumak için fazla büyüdüklerinde, uykuya dalarken konuşan kitapları dinlemelerine izin verin.
* Kuramsal dil ve kesin olmayan sorular yoluyla çocuğun dilini açmanın ve böylece “aralıksız paylaşılan düşünce”yi geliştirmenin yollarını arayın. Sadece bir doğru cevabı olan “kapalı” sorularla çocuğun dilini kapatmaktan kaçının.
* Çocuklarla zaman geçirirken acele etme ve aynı anda birçok iş yapma dürtülerinden kaçınmaya çalışın. Hızınızı daha “insani” bir seviyeye düşürün. Konuşan çocuğu acele ettirmeyin, başka yönlere bakmayın.
*Söylediğiniz bir şeye yanıt verdiğinde çocuğu dikkatle dinleyin ve bir şekilde cevap vermeye çalışın. Çocuklar konuşmaya başladığında kelimelerini tekrar edin ve konuyu genişletin. Bir şeyi yanlış söylediklerinde, doğru şekilde tekrar söyleyin. Yeni kelimeleri doğru şekilde kullandığında çocuğu övün.
* Çocuklara sohbet başlatmaları için fırsat tanıyın; sözel ve sözel olmayan iletişimlerine cevap verin.
About Merve Apaydin
sadece ne aradığını bulmaya çalışan, "ruhu pijamalı" kız çocuğu.
//
Merhaba,
Bu kitabı bulmaya çalışıyorum ama stoklarda görünmüyor. Yakın zamanda aldıysanız nereden temin ettiniz öğrenebilir miyim?
Sevgiler
//
Merhaba,
Ben kitapçıdan almıştım bir yıl kadar once. Yazıdan once ben de kontrol ettim bulamadım online satışını, sadece Nadir Kitap’ta ikinci el satışı var.
Eğer çok acil lazımsa Istanbul’da oturuyorsanız size kargoyla kendi kitabımı gönderebilirim, okuyup bana geri gönderebilirsiniz.
Sevgiler selamlar