“Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!”
(Güneşi İçenlerin Türküsü’nden)
Henüz Vakit Varken Gülüm YKY |
Bu sene benim için tam bir Nazım Hikmet yılı olarak başladı, öyle ki şiirlerini okudum ya da yeniden gözden geçirdim ve Mart ayında ölümünün 50. yılı adına düzenlenen bir etkinliğine katıldım… Kısaca bir Nazım yorumu yazmak zaten şart olmuştu da, onun bu sefere denk gelmesi hiç tesadüfi olmadı. Çünkü onbinler 3 Haziran’da, yani Nazım Hikmet’in gerçek ölüm tarihinde, kendisini adına ve anısına yakışan bir biçimde andı. Türkiye’de sosyal bir kalkışmaya imzasını atan 1980 sonrasının “apolitik” kuşağı büyük şair yaşıyor olsa en çok olmak isteyeceği yerde, Gezi Parkı’nda kendisini hatırladı.
Şu an hakkında hiç de edebi bir yazı yazmayacak olduğum Henüz Vakit Varken Gülüm, Nazım Hikmet’in farklı dönemlerde yazdığı sevilen şiirlerinin bir derlemesi şeklinde. Her bir şiirinin ne kadar değerli ve özgün olduğu zaten aşikar olduğu için bir şiir tahlili yapmak, hele hele bu memleket şairini eleştirmek, hiç haddim değil. Sadece herkes okusun, herkes bilsin isterim. Neden? Çünkü bu şiirlerde, aşk, hayata direnme, özgürlük isteği, memleket hasreti, hümanizm, yorgunluk, bitkinlik, ama umut, her şeyden önce umut ve yaşama sevinci var.
İki haftadır blog için yazım sırası bende olmasına rağmen, bugüne kadar yazmak kısmet olmadı. Bu cihetle, bu sırayı hiç aksatmadan yazan sevgili dostlarımdan özür diliyorum. Ancak, şiirlere yeniden bakarken farkettim ki, iyi ki de bu kitaba bakana kadar yazmamışım. Zira, sanırım bu dönemde yazacağım hiçbir yazı, yapacağım hiçbir alıntı bu kadar anlamlı olmayacaktı:
CEVİZ AĞACI
“Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,
budak budak şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin , gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.”
(1 Temmuz 1957, Balçik.)
Ne şiirler ne şairler ölür büyük usta, iyi ki doğmuşsun!
Not: Bana bir şiiri şarkı gibi okutmayı öğrettiği için Cem Karaca’yı da sevgi ve saygıyla anmak isterim.
Permalink