Bu hafta Dr. Hakkı BaÅŸgüney ile yeni çıkan kitabı Yazarlar Çağı: Türkiye’de 1960 ve 1980 Arasında Edebi Ãœretim ve Politika üzerine konuÅŸtuk. Türkiye ve Fransa’da yaptığı doktora çalışmasından ortaya çıkan bu eserinde yazar, 1960-1980 arası dönemde edebiyatın görünürlüğünün arttığını ve dönemin kendine özgü koÅŸulları gereÄŸi edebiyat ve siyasetin birbirine sıkı sıkıya baÄŸlı olduÄŸunu söylüyor. Bunu yaparken de, günümüzde de çokça okunan yazarların eserleri ve düşünceleri üzerine bir panorama sunuyor…
Kendisine keyifli söyleÅŸi için teÅŸekkür ederiz…

Bu eser doktora tezinizin kitaplaÅŸtırılmış hâli… Bu çalışmayı yapmaya nasıl karar verdiniz? Çıkış noktası ne oldu?
Bu konularda çalışmaya karar vermemde daha önce de master tezimde ilgilenmeye baÅŸladığım yine 1960 ile 1980 yılları arasının önemli kurumlarından Sinematek DerneÄŸi üzerine yaptığım çalışma etkili oldu. Genel olarak da o  yılların cazibesine kapıldım. Babam ve babamın arkadaÅŸlarının döneme dair anıları, yaÅŸanmışlıkları ilgimi çekerdi, onların izlediÄŸi filmler, gittikleri tiyatro oyunları, okudukları ve benim de kütüphanelerinde bulduÄŸum romanlar, bütün bunların hepsi etkili oldu. Babamın yakın arkadaÅŸlarından biri çok deÄŸerli bir edebiyat hocasıydı, yıllarca Bolu Lisesi’nde çalışan Turgut Amcam, diÄŸer bir arkadaşı ise Dormen Tiyatrosu’nun giÅŸesinde çalışmış bir tiyatro âşığı idi; KürÅŸat Amcam. Sinema da benim küçük yaÅŸlardan itibaren ilgi alanım oldu. Bütün bu sanatsal alanların tarihi, kimi bana karakteristik gelen tarafları ilgimi çekiyor; belli baÅŸlı konuların, temaların belli izlekler etrafında ve belli bir dünya görüşünün etkisinde ÅŸekillendiÄŸini seziyordum. Çalıştıkça ve derinleÅŸtikçe buna daha da ikna oldum ve bunun üzerine gitmeyi sevdim. Herkesin biraz bildiÄŸi ama adı çeÅŸitli nedenlerle konmamış bir olgunun adını koymak istedim.
 Yazarlar Çağı, Ä°ngiliz tarihçi Hobsbawm’ın eserlerinden etkilenerek verdiÄŸiniz bir isim sanırım? Bu dönemi yazarlar çağı olarak nitelendirmenizin sebebi nedir?
Evet doÄŸrudur, Hobsbawm’ı seviyorum ve tabii onun kitaplarından da faydalandım. Aşırılıklar Çağı‘ndan örneÄŸin. Bu kitaplarda bir dönemi, bir çağı betimlemek için bir kavrama baÅŸvuruluyordu. Ben 1960 ile 1980 arasındaki iki on yılın temel özelliÄŸinin yazarlar olduÄŸunu düşünmüyorum tabii, hani Hobsbawm tek bir kavram ile o çağı sembolize ediyor. Ben bunu yapmadım, ama ÅŸunu iddia edebilirim: Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinde birçok özel nedenin bileÅŸkesi olarak bu dönemde yazarlar önemli bir rol oynadılar toplumsal yaÅŸamda. Kitabımın temel tezlerinden biri budur. Ä°ddia ediyorum ki, yazarlar, çaÄŸlarının belli baÅŸlı kamusal aktörleridir. Hatta bugün düşünce hayatımızı, siyasi tartışmaları daha çok ÅŸekillendiren medya nasıl gazetecilerin, akademisyenlerin görüşlerine baÅŸvuruyor ve onlar toplumun algısını bir ölçüde biçimlendiriyorsa, benim iddiam da geçmiÅŸte bunun için sanatçıların ve edebiyatçıların da rol aldıkları, hatta daha ötesinde belirleyici olduklarıdır.
Eserinizde 1960 – 1980 arası dönemde siyaset ve edebiyat iliÅŸkisine dair birçok olgu var… Bu dönemi diÄŸer dönemlerden farklı kılan koÅŸullar nedir? Siyaset ve edebiyat arasındaki iliÅŸki bu periyotta nasıl deÄŸiÅŸiyor?
Kitabımın alt baÅŸlığında da olduÄŸu gibi ben bu dönemin edebiyatını siyasetin biçimlendirdiÄŸi ve tabii tersinden de edebiyatın siyaset için iÅŸlev kazandığı kanısındayım. Benim baÅŸlıca iddiam bu dönemde sanat eseri aracılığıyla gerçekliÄŸin aktarılabileceÄŸine, yansıtılabileceÄŸine duyulan inançtır. Yazarlar içinde yaÅŸadıkları toplumun koÅŸullarını sanat eserlerinde anlatmak, göstermek istediler, sorunlarını ortaya sermek… Tabii buna mevcut durumu deÄŸiÅŸtirme arzusu da eÅŸlik ediyordu. Üçüncü olarak ise ben yazarların Türkiye yazınını dünya ölçeÄŸinde, Batılı ülkeler seviyesinde bir yerlere taşımak istediklerini söyleyebilirim. Bu üç isteÄŸin bu dönemde bütün bir edebiyat dünyasını belirlediÄŸi kanısındayım.
Neden 1960’lar? Bu yıllarda deÄŸiÅŸen anayasa ve toplumsal iklim daha önce de arzuladıkları ÅŸeyleri daha çok yapmalarını saÄŸladı. Ayrıca bu tarihsel kesitte Türkiye’de sol siyasi görüşlerin edebiyatçılar arasında çok etkili olduÄŸu bir gerçek. Daha önce de Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali gibi yazarların baÄŸlandığı sosyalist fikirler onların öğrencisi, arkadaşı ve takipçisi olan birçokları tarafından da benimseniyor ve çok daha etkili bir ÅŸekilde savunuluyor. YaÅŸar Kemal‘den Orhan Kemal‘e, Bekir Yıldız’a, Turgut Uyar’a ve Sevgi Sosyal’a ve daha birçoklarına bu fikirler sirayet ediyor.

Yazarlar Çağı daha çok sol literatüre vurgu yapıyor. Bu kitabı sağ ideoloji  perspektifinden ele alsanız argümanlarınız çok değişir mi? Ne gibi farklılıklar ortaya çıkar?
Evet, sol literatüre vurgu yapıyor, çünkü dönemin edebiyatı ağırlıklı olarak sol. Belki de bütün bu yıllarda yazılan eserlerin niceliksel açıdan da çok büyük kısmını solcular yazıyor. ÖrneÄŸin sadece 60’ların ilk yarısında Orhan Kemal, YaÅŸar Kemal, Fakir Baykurt ve Kemal Tahir‘in yazdıkları kitaplar her yıl yayımlanan roman sayısının büyük bir kısmını oluÅŸturuyor. Bu arada kitabımda dönemin milliyetçi, muhafazakar, hatta Ä°slamcı yazarlarından da bahsettim. Ama ben etkilerinin çok sınırlı olduÄŸu, somut olarak da çok az sayıda eser verdikleri düşüncesindeyim. Ä°stisna Tarık BuÄŸra’dır. Necip Fazıl da etkilidir ama bu yıllarda edebiyatı iyice bıraktığı ve ağırlıklı olarak siyasi yazılar yazdığı da bir veridir. Edebiyat eleÅŸtirisi alanında ise Mehmet Kaplan direnir sol hegemonyaya. Cemil Meriç de bir eserinde solun bu alanda çok daha etkili olduÄŸunu kabul etmektedir. SaÄŸ literatürde gördüğüm ÅŸey daha özcü, kültürcü ve toplumun sabit gördükleri deÄŸerlerinin savunusudur. Bir de sol alerjisi ve komünizmle mücadele isteÄŸi…
Günümüzdeki edebiyat – siyaset iliÅŸkisi hakkında ne söylersiniz?
DeÄŸiÅŸtiÄŸini söyleyebilirim. Evet yazarların tabii ki bilinçli ya da bilinçsiz politik fikirleri ve ağırlıkları hâlâ var.  Ama ÅŸu açık, bir Aziz Nesin yok, Cemal Süreya yok, Attilâ Ä°lhan yok. YaÅŸar Kemal’i de yeni uÄŸurladık sonsuzluÄŸa. Bu isimlerin politik fikirleri vardı ama daha ötesi bayağı politika yapıyorlardı. Nesin’in çizdiÄŸi Zübük karakteri, Kemal’in Abdi AÄŸası, Baykurt’un gericilikle mücadele eden köy öğretmenleri… Bugün bunlar bence yok.
Kitabınız üzerinde çalışırken incelediğiniz yazarlardan en çok hangisine yakın hissettiniz?
Ben Üç Kemalleri seviyorum. YaÅŸar, Orhan ve Kemal Tahir… Ayrıca birçok isimle tanıştım; daha az tanıdığım mesela Melih Cevdet Anday’ın pek bilinmeyen romanlarını okudum, Mehmet Seyda’yı, Samim Kocagöz’ü keÅŸfettim. Kadın yazarlardan Sevgi Soysal ve Tomris Uyar‘ı çok seviyorum.
Bundan sonraki çalışmalarınız ne üzerine olacak? Yine edebiyat ve toplum alanında mı eserler vermeyi düşünüyorsunuz?
Bundan sonra da Türkiye kültür tarihi üzerine çalışmaya devam etmek istiyorum. Özellikle sanat ve fikir adamları üzerinden Türkiye modernleÅŸmesinin baÅŸarılarını ve kısıtlarını çalışmak istiyorum. Bugün kullandığımız dil, bilimsel alanda sınırlı da olsa var olmamız ve yaÅŸam biçimi farklılıkları üzerine. Fransa’da bulunduÄŸum dönemlerde de bunu düşündüm hep. Türk Edebiyatı’nda ve toplumunda Murat Gülsoy‘un yakıştırdığı bir baÅŸkası olma hissine, bir baÅŸka kültüre dönüşme haline odaklanacağım. Bunu birbirinden tamamen kopuk ve iliÅŸkisiz iki kültür olduÄŸu varsayılan DoÄŸu-Batı ikiliÄŸinden ziyade modernleÅŸme, tabii geç modernleÅŸme ve siyasi fikir savaÅŸları üzerinden ele almayı tercih ediyorum. Türkiye’de bütün modernleÅŸme süreci 1960’lar öncesinden çok farklı bir dilde konuÅŸan, dünyaya çok açılmış, yaÅŸam biçimi çok deÄŸiÅŸmiÅŸ bir kesimin oluÅŸmasını saÄŸladı ve bence bu kesim içinde yaÅŸadığı toplumun içinde bir azınlık deÄŸil. Yer yer örneÄŸin Ä°zmir’de, Kadıköy’de, Bozcaada’da ve daha pek çok yerde baskın olan bu. Ben bu kesimin benimsediÄŸi yaÅŸam biçiminde ve dünya görüşünde sanatın ve bütün bir 20. yüzyıl mücadele birikiminin izlerinin bulunduÄŸu kanısındayım. 2013’ün Gezi eylemlerinde ortaya çıkan ve milyonlarla ölçülen kesimin idolleri bu insanlar: Ä°kinci Yeni ÅŸairleri, Nâzımlar, Yılmaz Güneyler ve baÅŸkaları. Ama ÅŸu açık, belki toplumumuzda milliyetçi muhafazakâr yaÅŸam biçimi hâlâ birçok yerde çok belirleyici. Fakat buna alternatif ve daha batılı, seküler bir yaÅŸam da bu topraklarda çok kök saldı. Bütün kutuplaÅŸtırma ve yok sayma çabalarına karşı da direniyor ve bana kalırsa 60’lardaki gibi büyük bir açılımın ve Rönesans’ın da eÅŸiÄŸinde…