Kitaplığın karşısına geçip seçim yapmak zordur benim için. Bana bakan kitaplar içinden birini alıp okurken diğerlerinin kırılmasından endişe ederim. Bazense seçeceğim kitabın yaratabileceği hayal kırıklığı ihtimalinin gerginliği ile bir türlü seçim yapamam. Uzun süre sonra kitaplığımın karşısında durmuş, ne okusam, diye düşünürken aklımdan geçen şey; “kısa ama ruhuma işleyen bir kitap seçmeliyim”di. Daha önce okumadığım -benim dikkatsizliğim- ama uzun zamandır merak ettiğim bu kitabı aldım elime. Büyük riskti benim için. Ama, iyi ki de onu seçmişim, dedim kitap bittiğinde. Peruk Gibi Hüzünlü, adı gibi hüzünlü ve ruha dokunan öyküleriyle bir süredir edebiyata hasret bünyeme can suyu oldu.
Peruk Gibi Hüzünlü, Yalçın Tosun’un 2011 yılında Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkmış ikinci öykü kitabı. İlk öykü kitabı “Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler” 2009 yılında yayımlanmış. Sonrasında ise, “Dokunma Dersleri” (2013) ve “Bir Nedene Sunuldum” (2015) yine aynı yayınevinden okurla buluşmuş. Kendisinin aynı zamanda geçtiğimiz eylül ayında Sel Yayıncılıktan çıkan “Kendini Tutan Su” isimli bir şiir kitabı bulunuyor. Bu kadar kapak bilgisi verdikten sonra kitapla ilgili hislerime geçebilirim sanırım.
Peruk Gibi Hüzünlü dört bölümden oluşuyor. Her bölüm yazarın aynı isimli şiirinden – Mabel Matiz tarafından da yorumlanmıştır aynı zamanda- bir alıntıyla başlıyor. Muzaffer ve Muz, Altın Günü, Masumiyet ve Beyaz Sabun adlı öykülerden oluşan ilk bölümde başrolde çocuklar var. İkinci bölümde; Hantal Köpek, Üç Kadınlı Şehir, Tuhaf Adam, Yakup’un Bulduğu; üçüncü bölümde ise, Onat’ın Odası, Üç Adamlı Zaman, Bazı Köfteler, Bir Bavul İçin Noktürn (Hiç Çekilmeyecek Bir Film) yer almakta. İkinci ve üçüncü bölümün ortak teması gençlik ve olgunlaşma diyebiliriz. Ferda’nın Unuttuğu, Bir Gök Bakımlık, Muhayyel’in aradığı, Madam Marini’nin Tamamlanmamış Bir Resmi’nden oluşan son bölümde de yaşlılık ve ölüm teması hâkim.
Kitap elinize aldığınızda, eğer vaktiniz varsa, bir solukta okuyup bitirebileceğiniz akıcılıkta. Ancak bu akıcılık öykülerde yer alan; midenize yumruk yemiş hissi veren, sindirilmesi zor insan hikâyelerini okumayı kolaylaştırmıyor. Peruk Gibi Hüzünlü’de; çocuklara, ergenlere, yaşlılara, eşcinsellere, travestilere, ensest mağdurlarına, zorda kalmış kadınlara, akıl hastalarına ve en çok da âşıklara yer verilmiş. Alışık olmadığımız öykü kahramanlarını bizimle tanıştıran Tosun, kalemini cesur kullanıp edebiyatımızda çok değinilmeyen konulara değiniyor. Bunu yaparken kahramanlarına acımıyor ve bizim de acımamızı istemiyor. Kendisinin kahramanlarıyla arasına koyduğu mesafe, okurun aşina olmadığı bir durum ya da kahramanla duygudaşlık kurmasını kolaylaştırıyor.
Ben kitaptaki hemen hemen her öyküyü beğendim ama elbette ki, benim için öne çıkan birkaç öykü oldu. Özellikle kitabın son öyküsü “Madam Marini’nin Tamamlanmamış Bir Resmi”. İstanbul’un artık tekinsizleşen eski semtlerinden birinde yaşayan, hayattaki tek arkadaşı Malik isimli trans bir kadın olan, yaşlı, yalnız, fakir ve Rum Madam Marini’nin hikâyesi beni çok etkiledi.
“Birden konuşmaya başlamasını, bana beni anlatmasını, bana kendini anlatmasını, bir hayata sahip olmaya nereden ve nasıl başlamak gerektiğini bir bir saymasını istedim” diyen adını bilmediğimiz kahraman ve üniversite okumak için Ankara’ya gidip “değişen” arkadaşı Onat’ın yer aldığı “Onat’ın Odası” öyküsü de; arkadaşlık ve değişim üstüne sizi düşünmeye iten bir öykü olarak özellikle okunması gerekenlerden.
Anne, kızı ve kızın aşık olduğu kadının kısa hikâyelerinden oluşan “Üç Kadınlı Şehir” ile baba, oğul ve oğlu seven adamın kısa hikayelerinin anlatıldığı “Üç Adamlı Zaman” öyküleri hem aşka hem de aileye bakışı açısından birbirini tamamlayan öyküler olarak yer almakta ve es geçilmemesi gerek bence.
58. Sait Faik Hikâye Armağanı’na da lâyık görünen Peruk Gibi Hüzünlü, kısa öykülerden oluşmasına rağmen derinliği olan konulara değinen, akıcı bir öykü kitabı. Kahramanlarının hayatlarındaki “o an”ları bulup, onları bize de açtığı pencereden sessizce izletiyor. Yalçın Tosun bu yolla bize hüzünlü, âşık, masum, çocukça, dostça pek çok anıya ortak olmuş hissi yaşatmayı başarıyor. Yağmurlu bir hafta sonunda okumak için ideal bir kitap.
Kitaba ismini veren şiiri de eklemeden yazımı sonlandırırsam ayıp olur diye, şiiri de aşağıya iliştiriyor ve verimli okumalar diliyorum.
“çocuklar tekinsizdir
annelerse uçurum;
olur olmaz düşülür.
bitmemiş her sevişme paslı bir iğne gibi
doğrudan kalbe yürür.
söz bitimi gibidir odanın her köşesi
bir kuşatma büyütür.
gece sona ermeden peruk takan birini öpmezsem yaram büyür”
Merve Apaydin
sadece ne aradığını bulmaya çalışan, "ruhu pijamalı" kız çocuğu.