“Ben zamanın ve mekânın dışındayım. Bu beni senden güçlü kılıyor.”
Edebiyat eleştirileri yazmaya çalışan biri olarak kitap seçiminde önyargı sahibi olmak çok doğru değil belki de. Ancak o kadar fazla kitap var ki belki de beynim içgüdüsel olarak kriterler oluşturuyor eleme yapabilmek için. Mesela kapaklar. Bol yaldızlı kabartmalı hiçbir kitabı bana aldıramayacağınız gibi kütüphanemde olmasına rağmen çok beğendiğim bir kapak ile yayınlanmış bir yeniden basımı alabilirim. Kapaklar yanında yazarlara dair de önyargılarım mevcut pek tabii ki. Çok ağdalı ya da kopuk yazdığını düşündüğüm için hiç yönelmediğim yazarlar var mesela. Ayşe Kulin de okumayı tercih etmediğim yazarlar arasında itiraf etmek gerekirse. Kulin’in kitaplarını yazarken, enteresan ve yaşanmış hikâyeleri yakalayarak kendisinden kurgusal veya edebî anlamda bir şey katmadığı gibi bir önyargım olduğundan da kitaplarını okumayı tercih etmiyordum.
Yazımıza konu olan Handan isimli eseri okumam, bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine oldu. Halide Edip’in Handan romanını daha önce yorumlamıştık, hem de iki farklı yazı ile. Zamanın çok ötesinde bir portre çizmişti Halide Edip bu romanında. İlk gençlik yıllarında okuduğum kitabı ekibimize önerip tekrar okuduğumda ve beraber yorumladığımızda da büyük zevk almıştım. O yüzden yeri daha da özel hale gelmişti benim için. Bu yüzden sırf isim benzerliği bile olsa Ayşe Kulin’in romanını da okumayı istedim. Pişman da olmadım. Hatta beklentimin üstünde bir kitap çıktı ve önyargılarım için kendime kızdım.
Kitap, isminden anlaşılacağı üzerine Handan isimli ana karakter üzerinde şekilleniyor. Ayşe Kulin, kitabına Handan ismini verirken sadece basit bir isim benzerliğinden yararlanmamış. Yeni dönem Handanımız da önceki Handan gibi kadın-erkek ilişkileri tatminsizlikler yaşamış, ilk gençlik dönemindeki aşkı yerine kendinden büyük bir erkekle evlilik yaparak mutsuz olmuş bir kadın. Kitap belli bir noktaya kadar iki Handan arasında paralellikler gösterirken bir noktada kırılma yaşanıyor. Bu kırılmaya en büyük nedenlerden birisi kadının toplumdaki yerinin değişmiş olması. Her ne kadar Halide Edip Handan’ı otobiyografik göndermelerle de zamanının ötesinde bir karakter olarak çizmiş olsa da dönemin şartlarından çok da çıkartamamıştı. Kulin’in karakteri gibi iş dünyasında zirveye oynamak gibi emelleri olamamıştı bu karakterin. Kulin’in “…gerçekten bilmiyorum bize yazılan senaryoyu mu oynuyoruz hayat denen sahnede, yoksa kendimiz mi yazıyoruz alınyazımızı?” sorusuna iki Handan farklı cevaplar verebilir bu noktada.
Kulin’in Handan’ı, romantik ilişkilerinde yaşadığı problemleri hasıraltı edebilmek için kariyerine odaklanan ve kısa ilişkiler ile duygusal boşluğu doldurmaya çalışan bir kadın. Ama çoğu bastırılmış duygu gibi hasıraltı etmeye çalıştığı şeyler durdukları yerde durmuyorlar ve hikâye hiç beklenmedik bir noktaya gidiyor. Hikâyedeki asıl düğümü burada anlatmak istemiyorum, aşık olduğunu düşündüğü adam dolayısıyla yaşadıkları oldukça enteresan. Siz de okurken sorulara cevap bulmaya çalışacaksanız eminim. Kurgudaki düğüm dışında Handan’ın ruhsal dünyasında farklı kırılmalar da yaşanıyor. Doğurganlığı kaybettiği için anne olamayacağını düşünen bir kadının annelik duygusunu yaşaması da bu kırılmalardan biri.
Kitapta en hoşuma giden yerler iki Handan arasındaki diyaloglar oldu. Dünyanın ne kadar fazla değiştiğini düşündüm okurken. Bize şu an için olağan gelen birçok icat ya da olgu, o zamanın belleğinde yok aslında. Bu yüzden de yeni Handan bilgisayar gibi terimleri öncüsüne anlatmakta oldukça zorluk çekiyor.
Gezi olayları sonrası çıkan çoğu kitapta olduğu gibi Ayşe Kulin de kitabına bu konuyu yedirmiş. Ama iyi mi yapmış emin olamadım. Konunun duygusallığı içinde coşkuyla okuyup o günleri andım ama sonrasında uzaktan bakınca konunun içerikte çok sığ kaldığını düşündüm. Genel geçer klişeler, duygusallık yaratacak hatta ajitasyona varacak şekilde anlatılmış ancak aslında söylenen farklı bir şey ya da elini taşın altına koyma gibi bir durum yok. Bilmiyorum, belki de çok fazla şey bekliyorum.
Kitap ile ilgili genel bir değerlendirme yapmak gerekirse; oldukça akıcı, heyecanı ve merakı diri tutan, başarılı diyaloglara sahip bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Umarım bu kitabı okuduktan sonra Halide Edip’in Handan’ını da okumak istersiniz. Tabi ben kişisel olarak iki Handan’ın kronolojik sırayla okunması tavsiye ediyorum ki kitap size daha çok şey ifade etsin.
Bu yazı vesilesiyle eski yazılarımıza gönderme yapmadan da olmaz. Halide Edip’in Handan’ı üzerine yazdığımız buluşma yazısında da çok yerinde bir tespitle Hüsnü Paşa’yı oynaması için Emre Kınay’ı seçmişiz. Şu anda ekranlarda yüksek reytinglere imza atan Güneş’in Kızları adlı dizide de bir psikopatı çok güzel yansıtıyor kendisi. Casting de ekipten sorulur.
Bir de küçük bir notum var. Hiçbir eserde yazım hatasını kabul etmek mümkün değil ama en azından böyle tanınmış yazarların eserlerine daha fazla özen gösterilse daha iyi olur kanaatindeyim. Birkaç yerde yazım hatasına rastlamak beni üzdü. Nazar boncuğu deyip geçtim okurken.
Twitter •