Oyuncu, senarist, yazar ve sevenlerinin “Ercan Abi”si Ercan Kesal’la Evvel Zaman’dan yola çıktık, ona yazarlık ritüelleri ve sinemacı kimliğiyle edebiyatla kurduğu ilişki üzerine merak ettiklerimizi sorduk. Bu vesileyle, sosyal medyadaki son furyalardan, “Book List Challenge” diye de geçen, “hayatında onu etkilemiş 10 kitaplık liste”yi bizimle paylaşmaya da davet ettik kendisini! Ercan Kesal’a bir kez daha teşekkür ediyoruz. Keyifli okumalar, efendim!
Film güncenizi kitap olarak yayımlama fikri nasıl ortaya çıktı?
Öncelikle, filmin hikâyesinin konuşulmaya başlandığı ilk günden itibaren neden ‘’günce’’ tutmaya başladığımı anlatmalıyım. Bu ilhamı, 3 Maymun filminin senaryo çalışmaları sırasında not aldığım defterler verdi. Her gün yazılan notlar, hatırlatmalar, senaryonun gidişatı, vazgeçilen fikirler vs. …. ’’keşke günlük halinde yazsaydım tüm bunları’’ demiştim o zamanlar. Yeni bir senaryo çalışmasına başlayacağımızın anlaşıldığı ilk gün itibariyle de düzenli olarak yazdım. Daha sonra düzenleyip kitap yapma fikri de hep aklımdaydı zaten. Araya Peri Gazozu girdi, o kadar.
Sunuş bölümünde kısaca değiniyorsunuz kitabı hazırlama aşamasındaki yeniden yazım sürecine. Bu sürecin ayrıntılarından bahsedebilir misiniz? Ne kadar sürdü? Kaç defterden yararlandınız? Ne tür eklemeler ya da çıkarmalar yaptınız?
Günce iki büyük, bir küçük üç defter doldurmuştu. Önce, hepsini olduğu gibi, birebir bilgisayara kaydettim. Sonra, sadece düşük cümleleri ve imla hatalarını düzelterek yeniden düzenledim. Eksik tarihleri, o günün yazıldığı mekânları, unutulmuş bazı isimleri ve o günlerde sadece ‘’daha sonra ekle’’ diye not aldığım bazı aforizmaları ekledim. Bunların dışında hiçbir şey eklemedim. En sonunda ise, kitabın atölye kitabı niteliğini zayıflatacak bazı özel notları çıkardım. Kitabın girişine ise, uzun zamandır üzerine okumalar yaptığım ‘’sinema, zaman ve bellek’’ meselesine dair, ‘’Anadolu’da Hekimlik’’ başlıklı uzun bir yazı ekledim.
Bir önceki soruyla alakalı olarak ve Keskin’de geçirdiğiniz süre zarfında yazdığınız başka şiirler de olabileceğini varsayarak, kitabın açılışındaki şiirin sizin için önemini sormak isteriz. Neden ‘Keskin’ başlıklı şiir?
Şiiri çok önemser ve severim. Yazmaya şiirle başladım. İlk yayımlanan metnim bir şiirdi. İzmir’de Tıp fakültesi öğrencisi iken Dönem dergisinde yayımlanan ‘’İzmir Akşamları’’ şiiri. Sonraki yıllarda da hep şiir okudum ve yazdım. 1980 kuşağı şairlerinin çoğu (Rahmetli Behçet Aysan, Ahmet Erhan, Adnan Azar, Adnan Satıcı, Azer Yaran) kardeşim gibi yakın arkadaşlarımdı. Ayrıca Akif Kurtuluş, Adnan Özer, Ahmet Telli, Salih Bolat, Haydar Ergülen ve şimdi isimlerini unuttuğum, hâlâ şiir yazan birçok şair de yakın dostum ve arkadaşımdır…
Şiir, hayatımda hep çok önemli bir yerde oldu. Doğru söylüyorsunuz, ‘’Keskin’’ başlıklı şiirin dışında da çok şiirim var. O şiir, yazıldığı gün ve içerik olarak tam da girişteki ‘’Anadolu’da Hekimlik’’ bahsine çok denk düşüyordu. O yüzden onu seçtim. Bir de, birkaç küçük ayrıntı size: şiirde, ‘’Hele duralım Kayalak Solaklısı’nda…’’ der. Filmdeki (Bir Zamanlar Anadolu’da) elma ağacı, elma sahnesi, savcı-doktor diyaloglarının başladığı yer, Komiserin çıldırdığı an vs… hepsi Kayalak Solaklısı köyünde çekildi. Şiirde, ‘’Gara Gazi çeşme başında’’ der. O zamanlar şoförümüz olan Gazi abi, filmdeki şoför Arap Ali’dir. Şiirde geçen, ‘’Cebimizde kırk mermi var, kırkını da atalım’’ mısrasını yirmi beş yıl sonra Arap Ali’nin doktorla konuştuğu sahneye de aynen yazdım!..
Son teslimden önce, kitabı özellikle okuttuğunuz kimseler oldu mu? Mesela eşiniz Nazan Kesal ya da Nuri Bilge Ceylan’dan yorumlar aldınız mı?
Eşim Nazan yazdığım her şeyi ilk okuyanlardan, günceyi de okumuştu hemen. Bitmemiş halini, Nuri ve eşine de göndermiştim. Nuri’nin bazı önerileri oldu, değerlendirdim. Ayrıca görüşlerine çok önem verdiğim bazı arkadaşlarıma da göndermiştim. T. Pirselimoğlu, M. Fazıl Coşkun, Adnan Özer, Tanıl Bora, Fatih Akkaya gibi…
Günlük tutma alışkanlığınızla ilgili olarak soracak olursak, birden fazla günceyi aynı anda mı tutarsınız? Bir Zamanlar Anadolu’da için ya da Keskin’de tutmaya başladığınız günlükler gibi, mekân ve iş özelinde ayrı defterler mi tutarsınız?
Sürekli notlar aldığım bir ajandam hep olmuştur. Bu defterlere geriye dönüp baktığımda aslında bir insanın her ediminin birbiriyle iç içe ve yan yana olduğunu fark ediyorum. Evvel Zaman’daki gibi. Poyraz’ın okula giderken kusması, babamla ilgili aldığım bir haber ya da sette yeni keşfettiğim bir bilgi… Hepsi de hayatımın vazgeçilmezleri. Biri öbüründen daha kıymetli ya da önemli değil. Bunların dışında, okurken ve çalışırken zaten sürekli not tutarım. Masamın üzerinde, yeni bir yazıya ya da senaryoya hazırlanırken, her seferinde yeniden okuduğum yüzlerce sayfaya yazılmış notlar, alıntılar, aforizmalar ve değişik metinlerin olduğu birkaç dosyam vardır.
Yazmak için günün en ideal saatleri dediğiniz bir vakit var mıdır? Daha çok geceleri mi, yoksa gündüzleri mi yazarsınız?
Herkesin uykuda olduğuna emin olduğum saatler. Kendimi en rahat ve sakin hissettiğim, yazmak için en ideal zaman, gece ikiden sabah yediye kadar olan saatler.
Yazarken “olmazsa olmaz” dediğiniz bir ritüeliniz var mıdır, mesela hava kararmadan veya kahve içmeden yazamam ya da çalışma masam haricinde bir yerde yazamam gibi? Ne koşulda olursa olsun, kalem-kâğıt, bilgisayar ekranı fark etmez, her şekilde yazarım diyenlerden misiniz?
Yalnız olmalıyım. Çay olursa çok daha iyi. Bilgisayar, kalem fark etmez. Kucağıma aldığım deftere de yazabilirim, sorun değil. Kendimle baş başa kaldığım bir süreç olmazsa olmazımdır.
Bir öykü ya da yazı yazdığınızda teslimden önce fikrini/yorumlarını almak için mutlaka okuttuğunuz bir kimse var mıdır?
Eşim okur çoğu zaman. Melih Abiye danışırım. Bir de pek tanımayabilirsiniz, diş hekimi bir arkadaşım vardır, Fatih Akkaya. Ona sık danışırım. Sezileri güçlü, yargıları objektiftir.
Oyunculuğunuzu ve senarist kimliğinizi belirleyen edebiyatçılar, size ilham veren Türk ve Dünya edebiyatından isimler kimlerdir?
Bizden, Sabahattin Ali, R. Halit Karay, Kemal Tahir, S. F. Abasıyanık, Y. Atılgan ilk aklıma gelenler. Yabancılardan Çehov, Dostoyevski, Aytmatov, E. A. Poe, Marquez…
Sinemaya uyarlanmalı dediğiniz ya da uyarlamak isterim dediğiniz bir roman veya hikâye?
Kemal Tahir’in Devlet Ana‘sı film olarak çekilmeli. Bizim Andrei Rublev‘imiz olabilir.
Doktora tez konunuz belli mi, onu da merak ediyoruz. Tezinizi ne üzerine yazmayı düşünüyorsunuz?
Girişteki sorunuzun cevabına eklememiz gereken bir ayrıntı aslında sorunuz. Güncenin, doktora çalışmamın bir parçası olup olamayacağını da düşünmüştüm bir ara. Bu yüzden, girişteki ‘’Anadolu’da Hekimlik’’ yazısını bir çeşit ‘’proposal’’ gibi hazırlamaya çalışmıştım. Sonuçta kitap olarak yayımlanması daha uygun geldi. Ama, doktorada çalışmak istediğim mesele, hâlâ ‘’Sinemada Zaman ve Bellek’’ meselesi.
Evvel Zaman’da sorduğunuz bir soruyu sorarak bitirmek istiyoruz. “Hayatımız biricikti, tekrar edilemezdi ve çok ‘gerçek’ti,” diyor ve soruyorsunuz: “Gerçeği yeniden yazarken, aslında ‘gerçeği’ de bozmuş olmuyor muyduk?” Bu anlamda, hikâye anlatırken ya da geçmişi anımsarken gerçeği bozmak neye tekabül ediyor aslında sizce?
Bu soruya Leyla Neyzi’den bir alıntıyla cevap vereyim: ‘’…Birey, hatırlama anında basit bir şekilde geçmişte depolanmış bilgiye ulaşmaz. Bellekteki veri, hatırlama anının özellikleriyle harmanlanarak yeniden oluşturulur…. Postmodern dünyada belki tek sürekli olan, anlatının yaşamımızdaki merkezi rolüyle, dili kullanarak yaşamımızı anlamlandırma çabamız. Başka bir deyişle, zaman ve mekânla ilişkilerimiz sarsıldıkça birbirimize (kendimize) hikâye anlatma gereksinimimiz pekişiyor. Postmodern özne, kendini dille yani anlatıyla oluşturmakta….’
Son olarak, Beğenmeyen Okumasın ekibi olarak, şu günlerde sosyal medyadaki furyaya katılarak “hayatınızda sizi etkilemiş 10 kitabı” bizimle paylaşmaya davet ediyoruz sizi.
1. Rafael Alberti, Yitik Koru
2.Dostoyevski, Ecinniler ve Karamazov Kardeşler
3. Marquez, Kırmızı Pazartesi ve Yüzyıllık Yalnızlık
4. Pearl S. Buck, Ana
5. İvo Andriç, Drina Köprüsü
6. J. Steinbeck, Bitmeyen Kavga
7. E. Zola, Germinal
8. J. Kosinski, Boyalı Kuş
9. Tüm Çehov’lar
10. Tüm Aytmatov’lar
About Ays.
"kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor" ile "dürtme içimdeki narı üstümde beyaz gömlek var" arasında.
Twitter •
//
Aynı soruyu iki kere sormuşsunuz ama..
//
Merhaba,
Yorumunuz icin tesekkurler. Hangi soruyu kastettiginizi belirtmemissiniz ama birbirine benzer gorunen iki soru var ve bunlar iki farkli soru aslinda roportajin gidisatindan da anlasilacagi uzere. Birisi, Evvel Zaman ozelinde, spesifik bir kitapla ilgili. Digeri ise, Ercan Kesal’in kose yazisi, oyku, siir, gunce gibi farkli turdeki yazinsal uretimlerine yonelik, kapsayici ve dolayisiyla genel bir soru.
//
Ercan Kesal her yönüyle mükemmel bir insan . Düşüncelerinden her zaman faydalanıp feyz aldığım sanatçı, yazar ve kişiliktir. Sevgiler
//
Merhaba, yorumunuz icin tesekkurler. Biz de, sizin gibi, ilgiyle ve sevgiyle takip ediyoruz kendisini ve yazilarini. Sevgiler.