Yeni yılın ilk yorumuna geçmeden önce bütün kitapseverlere ve takipçilerimize bol okumalı yıllar diliyoruz. Memleket için daha güzel günler muhakkak ki herkesin ilk temennisi. Ülke için güzel günler dilerken bu toprakların yetiştirdiği güzel insanlardan birisine yer vermek istedik sayfamızda.
Zülfü Livaneli, Türkiye entelijansiyasının en önemli isimlerinden. Müzisyen karakteri kadar edebiyat ve sinemada da kendine has üslubu ile yer edinmiş ve birbirinden değerli eserler ortaya koymuş; bunların yanında da politik kimliğini korumuş, özgünlüğünden feragat etmemiş olmasıyla herkesin saygısını kazanmış bir isim Livaneli. Bu yazımda uzun süre önce raflarda yer almış ve büyük ses getirmiş Serenad isimli romanından bahsetmek isterim.
Roman derken aslında bir dönemden ve hikâyeden bahsetmek mümkün değil. İç içe geçmiş farklı kişiler, hayatlar, dönemler ve hatta ülkeler söz konusu kitapta. Bu iç içe geçmiş hikâyelerin kesiştiği noktada başlıyor roman. Üniversitede görevli olarak çalışan Maya Duran’ın ünlü Alman profesör Maximillian Wagner’e İstanbul seyahati sırasında eşlik ederken kendi kimliğine, insanlığa ve geçmişe dair öğrendiklerini ve yaşadığı dönüşümü şaşırarak ve hüzünlenerek takip ediyorsunuz.
Günümüz Türkiyesi’nden geri dönüşlerle Nazi Almanyası’na ve o dönem Türkiyesi’ne geçiyoruz roman boyunca. Wagner’in hikâyesi etrafında Nazi Almanyası’ndan kaçan akademisyenlerin Türkiye’deki yaşantılarına şahitlik ediyoruz. Wagner’in eşi ile yaşadıkları yürek parçalayıcı. Kitabın ismi de Wagner’in eşi için bestelediği serenaddan geliyor. Daha fazla bilgi verirsem kitabı okumamışlara haksızlık edeceğim. Ne yazık ki birisinin şanssızlığı bir başkasının şansı olabilir denir. Bu akademisyenlerin talihsizliği, o dönem gencecik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin şansı olarak akademinin kurulmasını sağlamış.
Nazi Almanyası’nda Hitler’in seçimle başa gelmesi ve güçlenerek diktatörlüğünü kurması, şu günlere ders niteliğinde. Romanda da Livaneli çok güzel ifade etmiş. “Her şeyi kitabına yani demokratik sisteme uygun olarak yapıyor, kişisel imparatorluğunu adım adım kuruyordu.” Ama tarihten ders alınsa dünya daha güzel bir yer olurdu değil mi?
Romanda çok fazla tarihi anekdot mevcut. Kitabı okurken ülkenin ve dönemin geçmişine dair ne kadar az şey bildiğimi idrak ettim. Genelde bu tarz bilgiler veren romanların doğruluğundan hep şüphe ederim ve başka kaynaklardan bu konuları araştırırım. Olayların gerçek olduğunu öğrenince dehşete kapıldığımı itiraf etmem lazım. Sonuçta “Her iktidar öldürür! Kimi daha az, kimi daha çok.” Merak edenler kitapta konu edilen Mavi Alay ve Struma Faciası olaylarını araştırırlarsa belki ne demek istediğimi anlamış olurlar.
Bütün bu tarihi konuların içinde Maya, Wagner’in geçmişini merak edip araştırırken kendi köklerine ve aile tarihine dair de gizli kalmış şeyleri öğreniyor. Yazarın da çok güzel ifade ettiği gibi “Zaten birçok Türk evinde böyle bir suskunluk vardı, geçmiş konuşulmazdı. Sanki o korkunç olaylardan söz etmek, her şeyi yeniden başlatacakmış gibi…Türkiye’de hemen her konuda, her kurumda sorunların çözülmesinden çok üstünün örtülmesine öncelik verilmesi, acaba bu alışkanlığın sonucu ortaya çıkan bir durum muydu?”
İtiraf etmem gerekirse bütün bu büyük olaylar arasında beni daha çok Maya’nın bir kadın olarak yaşadıkları ve özgürleşmesi etkiledi. Livaneli’nin boşanmış ve çocuklu bir annenin yaşadığı sıkıntıları, toplum baskısını çok iyi aktardığını düşünüyorum. Sanırım burada yazarın duyarlılığına ve empati yeteneğine şapka çıkartmak lazım. Ergenliğe giren çocuğuyla ve çocuğunun babası ile yaşadığı sorunlar, kadınlığını ve kimliğini sorguladığı kısımlar tarihi konuların gölgesinde kalmış gibi gözükse de incelikle işlenmiş.
Serenad, Livaneli’nin duruşunu da yansıtır şekilde insanlığa bir sesleniş adeta. Dünyayı ve geleceği daha güzel ya da daha kötü hale getirmenin tamamen insanoğlunun elinde olduğunu bilmek ve bunun sorumluluğunu taşımak ağır gerçekten de. “İnsanların kendi milletini veya kendi inancını diğerlerinden daha üstün görmesi, ne korkunç olaylara, ne büyük acılara neden oluyordu bu dünyada!” sözünü beynimize mıhladığımız, barışın hüküm sürdüğü bir yıl olması dileğiyle.
Dipnot: Bu satırları yeni yılın ilk saatlerindeki talihsiz olaydan önce hazırlamıştım. Son alıntımın bu kadar acı bir şekilde yüzümüze vuracağını bilmiyordum o saatlerde. Gerçekten çok üzgünüm şu anda.
Twitter •
//
Livaneli hakkında “politika kimliğini” koruduğu şeklindeki bir yargı, kimilerine göre yanlış veya naif bir argüman olarak değerlendirilebilir. Livaneli’nin 12 Eylül öncesi tutumu ile 80’ler sonrası tutumu arasında bir değişim olduğu kesin. Bunun değerlendirmesini ise herkes kendince yapmakta
//
Güzel bir kitaptı, o kadar farklı acıları bir hikayede birleştirmek. Büyük bir başarı.