İçimde dışarı çıkmak isteyen bir şey vardı, ben onu yaşamaya çalışıyordum yalnızca. Neden böylesine güçtü bu?
Bazı kitaplar insanın hayatında diğerlerine göre daha derin izler bırakır, insanı dönüştürür ve değiştirir. Bugün yorum yapmaya çalışacağım kitap da bu kitapların arasında ilk sıralarda yer alıyor. Meşhur Alman yazar Hermann Hesse’yi lisemizin –herhangi bir ortalama Türkiye okuluna kıyasla- mükemmel sayılabilecek kütüphanesinde keşfetmiş ve birçok kitabı çok kısa bir sürede hatmetmiştim. Çoğu insan yazarı Bozkırkurdu ve Siddharta kitaplarıyla tanırken ve bu kitaplarını överken, bense Demian’ın hayranı olmuştum. Bu beğenide kitabı ergenlik dönemimde okumamın da etkisini yadsımak istemem.

Büyüme sancıları çeken Latince öğrencisi 10 yaşındaki Emil Sinclair’in dönüşüm sürecini anlatan kitabın aslında ana kahramanı Emil’e rehberlik eden Max Demian’dır. İyi, kötü, güzel kavramlarının altını doldurmaya çalışan Emil’e, bu yolculukta diğer insanlar arasında en çok yardımcı olan Demian olur. Ailesinin katı dini yaklaşımından kurtulmak isteyen Emil, kendi yazgısının peşinden koşarken Demian’a rastlar. Hap bilgi gibi bir yaklaşımla didaktik bir şey öğretmekten daha ziyade, sorgulamayı ve şüphe duymayı öğretir Emil’e Demian. Giriş kısmındaki not bu rehberlik durumunu çok güzel açıklar: “Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır… hepimiz aynı derinliklerden çıkıp geliriz ama bir taslak olarak, derinliklerden çıkıp gelen bir yaratık olarak her birimiz kendi öz amacımıza varmak için uğraşıp didiniriz. Birbirimizi anlayabilir, ama kendimizi ancak kendimiz açıklayıp yorumlayabiliriz.” Demian ancak yol gösterici, yolu seçecek yoldan gidecek yine Emil’dir. Kendi doğrularını kendisi bulacaktır Emil. Sonuçları kötü de olsa, yaşadıklarını kendi doğruları olacaktır.
“Öncelikle kendi içindeki çözmeli insan” der Hesse. Bu kitap da bunu çok iyi yansıtıyor. Çeşitli edebiyat eleştirileri de Emil’i Hermann Hesse’nin kendisi olarak nitelendiriyorlar. O dönemde derin bir psikolojik bunalımda olan, dönemin en önemli psikiyatrı Jung’a terapiye giden Hesse için doğru bir nitelendirme sanırım. Bu kitap aracılığıyla kendi kendini çözme yolundadır Hesse. Büyük ya da küçük insanın yaşadığı sancıları bu kadar iyi yansıtmasının sebebi de bu empatik tarafı belki de. Okurken yukarıdan inme, kişisel gelişimci bir vizyon değil; gerçek sıkıntılara gerçekten çözüm yaratmaya çalışan insanın iniş çıkışlarını hissetmek, kitabı içselleştirmeyi kolaylaştırıyor. Ancak sonu itibariyle bu kendi içine yolculuğun her zaman çok da olumlu bitmeyeceğinin ipucunu da vereyim. Önemli olan hayatının kontrolünü ele alabilme cesareti belki de.
Kitabı tekrar okuduğumda aynı hazzı yaşadığımı söyleyemem, daha ziyade ilk okuduğumda yaşadığım sarsıntıya nostaljik bir atıfta bulunabildim. Kitabı ilk okuduğum dönemde bende yarattığı etkiyi düşündüğümde kesinlikle ergenlik döneminde okunması gerektiğini düşünüyorum. Büyüme sancılarını çok iyi anlattığı için okuduğum dönemde bana bu kadar çok şey ifade etti belki de. Bu yorumu okuyan çoğu kişi ise büyük olasılıkla ergenlik dönemini geride bıraktığını söyleyecektir. Ancak kendini bulma; bunalımları her yaşta devam eden, insanlığı devamlı sorgulamaya iten ömür boyu sürecek bir yolculuk. Bu yolculuğun bir yerinde mutlaka yol gösterici olacaktır kitap. Yazarın da belirttiği gibi “Uyanık insanları bekleyen tek ama tek bir görev vardır. Kendini aramak, kendi içinde bir sağlamlığa kavuşmak, kendine özgü, inandığı bir yolda ilerlemek, yolun nereye çıkacağına aldırmadan…” Yine de – kendimi tekrarlayarak- dönemin önemini düşünerek çevrenizdeki ergenlik dönemindeki gençlere kitabı önerebilir hatta tavsiye edebilirsiniz diye düşünüyorum.
Twitter •