Kafka’nın Amerika romanı diğer eserleri Dava ve Metamorfoz‘dan birçok yönden çok farklı. Özellikle Dava‘dan benim fazlasıyla farklı bulduğum nokta şu oldu: Dava bir kapalı labirent iken Amerika sanki bir açıkhava labirentidir ana karakterin içinden çıkamadığı.
Romanda, ailesi tarafından Amerika’ya yollanan, iyi aile çocuğu Karl Rossmann’ın Amerika’da varış noktası olan New York ve sonrasında gittiği yerlerde başından geçen acı tatlı olaylara tanıklık ediyoruz. Ama sadece yaşadıkları değil ön planda olan. Bahşiş vermeden önce bile aklından tek tek geçenler, birilerine bir şeyleri söylemeden önce kafasında dolanan bin tilkiden de haberdar oluyoruz. Bu her ne kadar bizi ana karakteri şöyle bir sarsıp kendine getirme noktasına getirse de elimizden bir şey gelmiyor. Karl yine aynı naif Karl. İnsanlar hakkında kötü düşüncelere sahip olmak istemeyen ve bu nedenle de her şeye ‘evet’ diyerek sonunda kazık yiyen Karl.

Amerika hakkında ne mi düşündürtüyor? Kapitalizmin temellerinin nasıl atıldığını çok güzel anlatıyor, henüz Karl uyanmadı ama kapitalizmin temelleri kitabın bu noktasına kadar sağlam bir şekilde atılmış durumda. Ve Karl hangi işe başlarsa başlasın sıfırdan başlamalı. Eğer tam bir Protestan etiğiyle çalışırsa kölelik durumunda bile olsa yükselmesi mümkün. Fakat bir hata yaparsa birlikte çalıştıkları tarafından yüzüstü bırakılması ve özellikle ondan nefret edenler tarafından oyuna getirilmesi çok muhtemel.

Karl’ın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Amerika’da kendini adeta kurtlar sofrasında bulur ve zamanla saflığını yitirir ama bu saflığını yitirişi onu kölelerin sahibi olmaya değil, kölelik statüsünü kabul etme noktasına sürükler. Öyle ki artık çıkar nokta bulamaz…
Karl’ın cebi delik arkadaşlarından parasını saklarken ve hesap ödeme vakti gelip çattığında hissettikleri işte şöyle: ‘Karl, para konusunda şimdiye kadar beslediği niyetlerini, bu hesabı ödemiş olmaktan dolayı hiç değiştirmemeliydi. Çünkü çeyrek dolardan her zaman vazgeçebilirdi. Öyleyse bir çeyrek doları masanın üzerine koyabilir, geriye kalan bütün parasının bu olduğunu, Butterford’a kadar birlikte yapacakları yolculuk için bunu feda edebileceğini söyleyebilirdi. Yaya yolculuk için bu kadar para yeter de artardı bile. Ancak cebinde bu kadar ufak para olup olmadığını bilmiyordu. Olsa bile, bu para da gizli cebinin derinliklerinde bir araya tomar edilmiş banknotların arasındaydı. Bu kadar ufak para bulmak için cebinin içinde ne varsa masanın üzerine sermek gerekiyordu. Ayrıca arkadaşlarının bu gizli ceple ilgili bilgi sahibi olmalarının hiç gereği yoktu. Bereket versin arkadaşları Karl’ın hesabı ödemek için parayı nasıl bir araya getireceğinden çok garson kızla ilgileniyorlardı. Delamarche, hesabı yazmasını söyleyerek garson kızı kandırdı, kendisi ile Robinson’un arasına aldı. Kız, şamarını bir birinin bir ötekinin yüzüne indirdi. Onları sağa sola iterek ikisinin de sırnaşıklıklarından kendini korumaya çalıştı. Bu arada Karl, kan ter içinde kalarak masanın altında bir eliyle gizli cebin içinde teker teker yokladıktan sonra çıkardığı paraları öteki elinde topluyordu. Sonunda Amerikan paralarını çok iyi tanımadığı halde hiç değilse büyüklüklerine bakarak yeteri kadarını aldığına inandı, çıkarıp masanın üzerine koydu. Paranın tıkırtısı üzerine ötekilerin şakası derhal son buldu. Bir de ne görsünler, masanın üzerinde tam bir dolar para vardı.”
Böyle bir dil ustalığı ve espritüellik, “ben kitap okurken hiç gülmedim,” diyenleri dahi güldürecektir. Ayrıca youtube’daki bu güzel tanıtım da izlenesi ve kitap için daha açıklayıcı olabilir:
Amerika’daki seçimlere de o zaman için atıfta bulunmuş olan Kafka bir örnek verir. Seçim öncesi şenliklere katılan kalabalığı tarif eder. Ve aday politikacının konuşmalarını alkışlayan bu kalabalığa ve geçit törenine hayranlıkla bakar. Bir an için kendi durumunun ne kadar kötü olduğunu unutur ve kalabalığı seyre dalar. Sonra komşusu olan bir öğrenciyle tanışır. Bu öğrenci hem çalışıp hem okumaktadır. Okumak için de geceleri bir şişeye doldurduğu siyah kahveyi içmekte, gece 3’e kadar çalışıp sabah işe gitmektedir. Başka türlü okumasının hiçbir imkânı yoktur. O öğrenci Karl’a akıl verir, iş bulmanın zor oluşundan bahseder, kalması gerektiği yerde kalmasını ve haline şükretmesini öğütler. Karl da Avrupa’daki öğrencilik yıllarını hatırlar ama şimdi bunu gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle de eski günlerine bir anda özlem duyar. Fakat biz Karl’ın hep iç sesini duyarız. Duygularından bir o kadar haberdar olmayız. O maalesef üzülse de hayata devam eder, yoksa Amerika’da iki günde sokakta kalması ve evsiz barksız işsiz olması hiç de zor değildir.

Karl serüvenden serüvene atlarken biz de karşısına bir kurtarıcı karakter çıksa ve şu zavallı ve dürüst çocuk daha iyi bir iş bulsa, lâyık olduğu şekilde yaşayabilse deriz. Ama her ne kadar dürüst ve çalışkan olsa da bir türlü bizim hayal ettiğimiz mutlu sona ulaşamaz kitap. Zaten karşısına öyle beklediğimiz kurtarıcı rolünde biri de çıkmaz. Bu nedenle bu roman gerçek hayattan kopuk bir serüven değildir. Elbette siz benim Kafka’dan iyi bir son beklemekle biraz naif olduğumu düşüneceksiniz. Ama Kafka bu kitabı “en ışıklı kitabı” olarak tanıtmıştır. Hatta bir yerde, her ünlü yazarın kitabında olduğu gibi rüyaların olduğu bir zaman dilimi de bulunmaktadır. Bu rüya ile ilgili bölüm kafanızı karıştırabilir, zaten yazar da bu bölümü nereye yerleştireceğini seçememiş uzun süre. Kafka en sonunda bizi şaşırtmaz ama dürüst ve çalışkan Karl’ımızın Amerika’da gelebileceği en düzgün yerlerden birinde her zaman için işverenleri tarafından sevilen bir adam olarak yaşayageldiğini gösterir. Okuyucu bu sebeple bir nebze de olsa rahatlar.
Max Brod’un son sözü yazdığı Amerika‘da şu güzel karşılaştırma ve de analiz dikkatimi çekti:
“Buna karşılık ‘Amerika’ romanında, çocuksu bir masumlukla ve kahramanın insanı duygulandırıcı saflığı ile kötülüklere son anda ‘kış’ denir. Bütün dostluklarını yanlış ve düşmanlıklarını hileli kurmasına rağmen, sevgimizi çabucak kazanan iyi yürekli genç Karl Rossmann’ın hayatta dürüst bir insan olarak başarı kazanma, anası ve babası ile barışma yolundaki hedefine ulaşacağını seziyoruz.”
Kitabı okurken ne kadar zamandır okuduğum kitapların beni bir şekilde tatmin edememiş olduğunu fakat Kafka’nın felsefi, siyasi ve de aynı zamanda edebi bir şekilde okurunu mutlu etme çabasının amacına ulaştığına tanık oldum. Kitabı başucumdan uzun süre ayırmak istemedim…
Ayrıca bu kitap bizi güldüren kitaplar arasına da girebilir. Çünkü çok ince ince esprilerle insanlık halini en güzel şekilde anlatıyor. Mesela Brunelda karakteri gözümüzde canlandıkça durumun absürdlüğüne hem şaşırıyor hem de bir yandan gülümsüyoruz. Bazı zamanlar Karl’a içimiz acısa da Kafka, yarattığı karaktere o kadar da acınası gözlerle bakmamamız için onu hemen ayağa kaldırıyor, kendi gücünü kendi eline alması için biraz hırpalıyor.
Bu kitapta özellikle dikkatimi çeken başka bir şey de şu oldu, Karl Rossmann’ın içinden geçirdiği ince eleyip sık dokuduğu tüm düşünceler, aslında Dostoyevski’nin tarzını hatırlatıyor. İnsanın bir tuzluğu masada birisinden isterken kafasından geçen binbir türlü şeyin hızını yavaşlatarak sanki yazmış olan usta yazarı bir kere daha saygıyla anıyor ve “Kafka boşuna Kafka olmamış ya” diyerek, sözümü noktalıyorum.
About sahizer samuk
Her ne kadar yıllardır siyaset bilimi ve göç gibi konularda uzmanlaşmaya uğraşmış olsam da her zaman edebiyat ile içli dışlı olmayı tercih ettim. Edebiyat bir kaçış noktası ve sığınıştır benim için. Edebiyat ile uğraştığım konuların birbirinden bağımsız olmadığını anlamam da benim için en büyük teselli oldu ve ders kitabı yerine roman yahut şiir okurken kendimi hiç de suçlu hissetmedim. Şimdiye kadar beni en çok şaşırtan romanlardan biri Suç ve Ceza'dır ve tahminimce bu hep böyle kalacaktır. Rus edebiyatına her ne kadar dünya edebiyatı adı altında olsa da ayrıca hayranlık duymaktayım. Lafı uzattım. Kusura kalmayın.






//
Metamorfoz (Dönüşüm) bir roman değil, bir öykü.
//
Çok teşekkürler, hemen düzelttim. Bazen yazarken dikkat etmediğim oluyor bu detaylara…
Yorumlarınız bizim için değerli.
//
Merhaba,
Dönüşüm’ün roman ya da uzun öykü olması konusu benim için net değil. Şöyle ki; bazı kaynaklarda roman olarak bazı kaynaklarda da uzun öykü olarak geçmekte.
Katkınız için teşekkür ederim.