Sophia Loren her zaman, İtalyan kültürünün en önemli temsilcilerinden biri olmuştur benim için. Onun filmlerinden etkilenerek İtalya’da olmayı ve kalmayı diledim hep. Nedense bana göre Akdeniz kadının gücünü ve aynı zamanda İtalyancanın kulağa hoş gelen sesini bir arada bulduğum, parlak gülüşlü kadındı o. O nedenle bu biyografiyi hemen aldım, fakat yarılayabildim henüz… Size bu kitaptan ve İtalyan sinemasından ufak kesitler sunacağım elimden geldiğince…

Sophia Loren görselleri ararken onun zamanında ünlü olan ve olamayan ve şu an ünlü olanların resimlerine rastladım. Bu bile beni bir şekilde düşünmeye itti. Acaba seks sembolü olmaktan öteye geçen bir karakter olduğu için mi seviyorum Sophia Loren’i? Kitabı okurken bu fikrimde yanılmadığımı anladım. İçtenlikle kaleme almış hayatını ve bu içtenlik onun hayatına yansımış. Hayatını bir örgü gibi örüşü, kibarlığı ve zaman içinde oynadığı farklı rollerle kimi zaman bir hayat kadını, kimi zaman kendi halinde bir metres, kimi zaman fedakar bir anne, kimi zaman illet bir Napolili hatun olarak hatırlanışı herhalde boşuna olmasa gerek… Bazı filmlerde bu rollerin hepsini oynamak zorunda olduğu bir gerçek: Ieri, Oggi, Domani bunlardan biri. Bu filmdeki striptiz sahnesi benim favorilerimden biri: Dün, Bugün, Yarın
Onu sadece fiziki özellikleriyle değerlendirmiyor olmanın önemli olduğunu ve S. Loren’in gerçekten bunu başarabilmiş olduğunu düşündüm. Sophia Loren’in babası ki kendisi aristokratik bir aileden gelmektedir, çok gençken annesiyle tanışır, birbirlerine aşık olurlar fakat annesi hamile kalınca, babası ne çocuğa ne de aile kurmaya hazır olduğunu söyler. Hatta nerdeyse soyadını vermek bile istemez kendi çocuğuna, üstüne üstlük babaannesi de onları aileye dahil etmek istemez. 1930’larda skandal niteliğinde olan bu durum Loren’in zor bir hayat yaşamasına sebep olur. Babası sonunda Sofia’ya soyadını verir (Loren soyadının nasıl verildiği kitapta anlatılmaktadır, asıl soyadı Scicolone’dir). Ama annesi babasıyla ikinci defa buluşup ikinci çocuğu yaptığı zaman soyadını vermeyi yine reddeder hem de uzun yıllar boyunca. Loren ancak çalışıp para kazanıp babasından kızkardeşi için soyadını satın alacaktır.
O zamanın muhafazakar İtalya’sında bu düşünülemeyecek kadar küçük düşürücü bir durumdur kızkardeşi için ama Loren ünü ve şöhreti sayesinde bunu başarır. Kitaptan anladığım kadarıyla, hırslıdır ve annesi de hırslı olmasını desteklemektedir. Öyle ki yüzme bilmediği halde yüzme gerektiren rollerde oynar, İngilizce bilmediği halde her şeye ‘yes’ diyerek filmdeki rolleri kapar. Hatta bir keresinde çok ünlü bir Hollywood yıldızının oynaması öngörüldüğü halde o rol ilk başta ona söz verildiği için diretir ve film sonuçta başarılı olmasa da o rolü de kapar. Kendini geliştirir, yetiştirir. Değişik yönetmenlerle ilgili yorumları da kitapta yer almakta, hangisiyle çalışırken zorlandığı, hangisiyle çalışırken daha kolay rol yaptığı, kimlerden neler öğrendiği, her şey çok sade bir dille anlatılmış. En kolay çalıştığı yönetmenlerden birisi Vittorio de Sica ve en iyi anlaştığı oyunculardan biri Marcello Mastroianni. Yine Vittorio De Sica’nın yönettiği filmlerden biri olan Two Women -La Ciociara- ile Oscar Ödülü’nü kazanır. Oscar Ödül Töreni

Bu kitabın diğer eğlenceli tarafı da şu: Bildiğiniz tüm ünlülerin özel hayatlarına dair ufak anektodlar var. Mesela Audrey Hepburn’ün evine davet edilir fakat birkaç apetizer’dan sonra Hepburn ‘ben doydum’ der. Sophia Loren eve gidip kendine sandviç hazırlamak zorunda kalır çünkü midesi zil çalmaktadır. Bir noktada Frank Sinatra’dan ve onun Ava Gardner’ın arkasından yıkılışından bahseder. Hollywood ve İtalyan sineması iç içe geçmiş küçük bir dünyadır adeta, ama her şeye rağmen İtalyan sineması ve kültürü daha muhafazakar kalmış anladığım kadarıyla. İtalya’da boşanmanın ne kadar zor olduğundan bahseder ve Liz Taylor’ın dokuz defa evlenip boşanmasını yorumlarken Amerika’da boşanmanın ne kadar kolay olduğunu dillendirir.
Carlo Ponti ile olan ilişkisi ise İtalya’da büyük bir skandaldır. Ponti’nin eski eşi Ponti’ye dava açar. Uzun bir süre boşanamayan Ponti uzun bir süre ilişkiyi gizli tutar. Fakat Loren sevilen bir karakter ve oyuncu olduğundan halkın sıcaklığıyla karşılaşır Amerika’dan döndüğü zaman. Ponti ile evlendikten sonra iki defa çocuk yapmak ister, o zamanlar 25 çocuk için geç bir yaştır ve iki defa çocuk düşürür. İkincisinden sonra Cenevre’de ünlü bir doktorun tedavisi sayesinde çocuk sahibi olur ve oğluna doktorun adını vermeyi de ihmal etmez. Aslında kolaymış gibi görünen sinema aktristlerinden zor bir hayata sahip olanlar arasında yer alır Sophia Loren, anneannesinin yemekleri ve savaş zamanının açlığı ile büyümüş, zor zamanlar yaşamış ama asla espritüel yanını kaybetmemiş ayrıca İtalyanlara yaraşır derecede anne, anneanne ve sevecen bir kadın olma özelliğini de yitirmemiş. Biliyorum bu söylediğim feministlerin hoşuna gitmeyecek ama zor zamanlarda hem iş hayatında başarılı olan hem de anne olmaktan çekinmeyen, hem güzel filmler yapan hem de yıllar sonra geriye baktığında her konuda cesur olduğu için kendisiyle gurur duyan ama bunu mütevazı bir şekilde yapan bir kadın Sophia Loren. Elbette o zamanki Amerikan filmlerinin etkisi ve İtalya’yı bir çeşit oryantalize etme çabası göz ardı edilemez. Her şeye rağmen Sophia Loren Amerikalıların ona yapıştırmak istediği etiketlerin ötesinde İtalyan kimliğini korumuş bir aktrist ve işte bu yüzden okumaya değer. Ve belki de kimbilir aktrist olmak o kadar kolay ve çekici bir hayat sunmayabilir. Böyle bir şey ancak Sophia Loren’ in dillendirdiği gibi, hissettiği karakterleri oynamakla dengelenebilecek bir şey… Yeri sahne olanlar için o sahte ve gerçek, o ışıltılı ve acımasız dünyanın içine girmek ve kimliğini koruyor olabilmek ve geçmişini unutmamak her şeyden daha zor olsa gerek. Benim en sevdiğim filmerinden birisi de Italian Style Marriage -Italyan Usülü Evlilik- yine Marcello Mastrioanni ile yer aldığı bu filmde Napolitan aksanıyla konuşur Sophia Loren, Napoli halkının özel olduğunu söyler ve özellikle doğduğu toprakları bir an olsun unutmaz. Birçok filmde Napolitan kadını oynar ve bu konuda rol yaparken içten davranmasının yeterli olduğunu söyler. Belki de bu yüzden aşağıda gördüğünüz filmde, Marcello’yu delirten halini pek eğlenceli bulurum. Matrimonio All’Italiana
About sahizer samuk
Her ne kadar yıllardır siyaset bilimi ve göç gibi konularda uzmanlaşmaya uğraşmış olsam da her zaman edebiyat ile içli dışlı olmayı tercih ettim. Edebiyat bir kaçış noktası ve sığınıştır benim için. Edebiyat ile uğraştığım konuların birbirinden bağımsız olmadığını anlamam da benim için en büyük teselli oldu ve ders kitabı yerine roman yahut şiir okurken kendimi hiç de suçlu hissetmedim. Şimdiye kadar beni en çok şaşırtan romanlardan biri Suç ve Ceza'dır ve tahminimce bu hep böyle kalacaktır. Rus edebiyatına her ne kadar dünya edebiyatı adı altında olsa da ayrıca hayranlık duymaktayım. Lafı uzattım. Kusura kalmayın.





