Eylül ayına kadar ara verdiğimiz yazar buluşmalarının sonuncusunu, geçtiğimiz hafta Mahir Ünsal Eriş ile gerçekleştirdik. Yazarın son kitabı ve ilk romanı olan Dünya Bu Kadar‘ı, davetimize katılan diğer okuyucularla birlikte konuştuk. Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdiğimiz ve neredeyse üç saat süren buluşmadan, öyle sanıyoruz ki herkes oldukça keyifli anılarla ayrıldı.
Sohbetin ana konusu Dünya Bu Kadar olsa da, Mahir Ünsal Eriş ile oldukça geniş bir yelpazede birçok konuyu ele aldık. Dünya Bu Kadar‘dan önce iki öykü kitabı bulunan Mahir (kendisinin samimiyetine güvenerek yazımızda ismiyle hitap etmeyi tercih edeceğiz) roman yazmanın kendisi için bir çocukluk hayali olduğunu ve bu kitapla bu hayalini gerçekleştirdiğini; ancak öykü yazmaya tabii ki devam edeceğini söyledi. Dünya Bu Kadar‘da birbiriyle ilintili onlarca karakter ve bu karakterlerin her biri için incelikle düşünülmüş hikâyeler için Mahir çok emek sarf etmiş. Öyle ki, kitaptaki her bir karakterin sadece adı için bile ayrıca düşünmüş. Ortaya koyacağı eser, benzerlerinden farklı olsun istemiş, birilerini tekrar etmek istememiş, denenmemiş bir şeyler yapmak istemiş. Okuyucuyu aptal yerine koymadan, ona olan saygısını koruyarak, hiçbir şeyi göze sokmadan, her şeyi olduğu gibi en yalın şekliyle anlatmak istemiş.
Tüm kitaplarının önce ilk ve son cümlesini yazıp, ondan sonra arayı doldurmaya başladığını ve olay örgüsünü ona göre kurduğunu söyleyen Mahir, Dünya Bu Kadar‘ı yazmaya başlarken kitabın nasıl biteceğini de biliyormuş bu nedenle. Kendi politik ve dini görüşünü kitaplarına yansıtmamaya ve bu konuları işlerken, dışarıdan bakan nesnel bir konumda kalmaya özel özen gösterdiğini söyleyen Mahir’e, yine de kitaptaki onlarca karakter arasında, hangi karakteri kendisine en yakın bulduğunu sorduğumuzda ise, kendisiyle birebir örtüşen bir karakter olmamakla birlikte, en çok Remzi karakterine benzediğini, bir zamanlar hastalık hastası olduğunu ve doktor doktor gezdiğini anlattı. Mahir’e tabii ki, kitapta hemen her karakterin öyküsünde geçen beyaz hırkayı da sorduk; ancak bunun bir sır olduğunu ve bir gün ölürse, o gün buluşmada bizimle olan Oylum Yılmaz’ın bize açıklayabileceğini söyledi. Sanıyoruz ki, Mahir’in bu romanla kendisi arasındaki en güçlü duygusal bağ, beyaz hırka.
Sohbet sırasında oldukça sıcak ve içten tavırlarıyla rahat bir sohbet ortamı sağlayan Mahir, bazı çevrelerce “arabesk” bulunduğunu, bu nedenle okunmadığını, hatta aldığı Sait Faik Hikaye Armağanı’nı bile hak etmediğini düşünenlerin olduğunu söyledi. Bu görüşlere katılmamakla birlikte, herkesin fikrine saygı duyduğunu ancak bir yazarı arabesk bulduğu için okumamanın onun emeğine haksızlık olduğunu söyledi. Ayrıca; okuyucuların çok sevdikleri yazarlarla arasında bir duygusal bağ kurmasının normal olduğunu, ancak yazarın hiç kimseye iyi ya da onun beğeneceği bir kitap yazma borcu olmadığı için, okuyucunun çok sevdiği bir yazarı bir süre sonra çok değiştiği ya da popüler olduğu gerekçesiyle suçlamasını çok doğru bulmadığını, bir yazarın kitap yazarak para kazanabilir hâle gelmesinin aslında güzel bir şey olduğunu düşündüğünü de söyledi.
Gerek Dünya Bu Kadar gerek diğer kitapları ve edebiyat hakkındaki uzun ve neşeli sohbeti için bu vesileyle Mahir Ünsal Eriş’e tekrar teşekkür ederken, buluşmalarımızda bir klasik hâline gelen “Ne dediler?” kısmına geçiyor ve eylül ayındaki buluşmamıza kadar hoşçakalın diyoruz.
Mahir: Dünya bu kadar işte, diyecek farklı bir şey yok.
Oylum: Dünya bu kadar, hayat bir talihsizlikler atlası!
Deniz: “Çünkü aşk, gözünde büyütmekti.”
Seran: “Güneş, bulutların üzerindeydi.”
Aydın: “Her şeyi dener ama hiçbir şeyi beğenmezler, hiçbirinden hayattan bekledikleri tadı alamazlar, bu yüzden bir türlü sebat etmezlerdi.”
Furkan: “Nizamlar, selametler, faziletler, musibetler… Hepsi aynıdır bunların. O yüzden kimse yemez şimdi memlekette bu Avrupai pozları.”
Burcu: “Her hayat, birdenbire bambaşka yöne akmasını sağlayacak kırılma anları saklar”mış ya hani, acaba benim hayatımın kırılma anı hangisiydi? Yoksa henüz gelmemiş miydi o an?
Merve: “Kendini, doğar doğmaz özür dilemek zorunda kaldığı bir hayatın içinde bulmuş gibi ezgindi.”
begokuadmin
Sınır tanımayan okurların buluşma noktası