Eylül ayının son haftası dünyada Yasaklı Kitaplar Haftası olarak etkinliklerle kutlanıyor. Kutlama kelimesi burada haftanın ismiyle çok uyuşmasa da, yapılan birçok etkinliğin temel hedefi düşünce ve ifade özgürlüğüne dikkati çekmek. Biz de bu hafta size Türkiye’de yasaklanmış sayısız eserden dikkatimizi cezbedenleri seçerek bir liste oluşturduk. Listeyi oluşturma sürecinde, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bu konuda karnemizin hiç de iyi olmadığı bir kez daha yüzümüze çarptı. Ve maalesef 21. yüzyılda bile tutuklanan yazarlarımız, yargılanan kitaplarımızın olduğu gerçeğini, Türkiye Yayıncılar Birliği’nin yayımladığı Yayınlama Özgürlüğü Raporları‘ndan liste halinde bir kez daha görünce, durumun vehametini – bir kez daha – anladık. Listemizi sizin takdirinize sunarken, düşüncenin, ifadenin, kitapların, yani insanlığın hem Türkiye’de hem de dünyada özgür olmasını diliyoruz.
Felsefenin Temel İlkeleri- Georges Politzer
12 Eylül Darbesi sırasında yasaklanan ilk kitap olma unvanı ile daha iyi bilinen eser 1945 yılında basılmış. Marksist teoriye dayanan eser, yazarın Paris İşçi Üniversite’sinde verdiği derslerde öğrencilerinin aldığı notlardan hazırlanmış. Türkiye’de Sol Yayınları tarafından ilk kez 1969 yılında yayınlandı ve ardından her yıl yeni basımı yapılacak kadar geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı. 1979 yılındaki yasağın ardından tekrar basılması 1990 yıllarını bulmuşsa da saklayacak eski basımlardan kimselerde var mıydı ya da yeniden basımını alacaklardan kimse kalmış mıydı galiba akla gelen asıl konu bu. Sadece kitapların değil bazen koca bir neslin de yasaklandığını akla getiriyor “bağzı yasaklı kitaplar”.
Zabit ve Kumandan ile Hasbihal- M. Kemal Atatürk
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış sürecinde hem Trablusgarp’ta hem de Balkanlarda alınan yenilgi üzerine askerliğin nasıl olması gerektiği üzerine yazan silah arkadaşı Nuri Conker’in kitabına cevaben M. Kemal tarafından kaleme alınan bu eser, ikilinin 1914’te Çanakkale cephesine gitmesi sebebiyle basılamamıştı. Savaş bitince İstanbul’a dönen M. Kemal, kitabını 1918’de yayımlatmış, ancak 6 ay sonra Milli Mücadele için Anadolu’ya geçince, eser İstanbul’daki işgal yönetiminin Osmanlı yüzü Damat Ferit tarafından yasaklatılmıştı.
İmamın Ordusu- Ahmet Şık
Gülen Cemaati’nin Emniyet’teki yapılanmasını anlatan bu kitabın yazarı gazeteci Ahmet Şık, Ergenekon davası kapsamında tutuklanmış ve kitabın taslağına da emniyet tarafından el konmuştu. 2011 yılında tutuklanan Ahmet Şık’ın “Dokunan Yanar” dediği kitap, 21. yüzyılda kitap yüzünden tutuklamalar olabileceğini ancak yasaklamaların işe yaramayacağını göstermiş ve sosyal medya üzerinden okuyucuya sunulmuştu.
Azizname- Aziz Nesin
Belki çoğumuzun okumayıp sahnelerde izlediği taşlama türündeki bu eser 1948 yılında yayınlanmış, ardından İnönü döneminde yasaklanarak toplatılıp yurt dışına çıkarma yasağı konulmuştu. Eserin 1970 yıllarında yasağı kalktı ve şu ana kadar onlarca kez basımı yapıldı. Ardından eser 1995 yılında Yücel Erten tarafından oyunlaştırılarak tiyatro sahnelerine taşındı ve günümüzde hala pek çok kez seyirci ile buluşuyor. Hatta oyunu görmek isterseniz şu sıralar Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu tarafından sahnelenmekte. Ancak yayın yasağının kalkması ve üstüne üstlük oyunlarının sergilenmesine rağmen 2001 yılına kadar eserin yurt dışına çıkarma yasağı sürmekte idi! Bu konuda Aziz Nesin’in oğlu Ali Nesin’in Emniyet Müdürlüğü ile yaptığı eserin ruhuna uygun ve ülkemize has trajikomik diyaloğu okumak için şöyle buyurun: http://www.nesinvakfi.org/mektup/2001-07.html
Medarı Maişet Motoru – Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik’in bu ilk romanı, 1940 – 1941 yıllarında Yeni Mecmua‘da tefrika edildikten sonra, Sait Faik 1944 yılında romanı kitaplaştırmak istediğinde hiçbir yayınevi kitabı basmak istememiş. Annesinden aldığı parayla kitabını Yokuş Kitabevi’nin sahiplerinden Agop Arad ve Burhan Arpad’ın destekleriyle Sait Faik, Ahmet İhsan Yayınevi’nde 2000 adet bastırır. ‘Sakıncalı’ bulunduğu için henüz 99 adet satılabilmişken, Bakanlar Kurulunun toplatma emri sonucu polisin yayınevine yaptığı bir baskın ile kitap toplatılır. Bu baskın sırasında Burhan Arpad ellilik bir paket kitabı kaçırabilmişse de, Sait Faik bu kitapları kendisinden alamadan, kontrollerin sıkılaşması sonucu maalesef yakmak zorunda kalır. Kitap, 1952 yılında Varlık Yayınları tarafından, içinden ‘tehlikeli’ bulunan bazı paragraflar çıkarılarak ve adı Birtakım İnsanlar olarak tekrar basılır. Kitapta ismi geçen medarı maişet motorunun adı da Ceylanı Bahri olarak değiştirilir. İş Bankası Kültür Yayınları ise 2014 yılı Şubat ayında kitabın tamamını sansürsüz olarak basar. Kitabının neden yasaklandığını Sait Faik de anlamamış olsa gerek, Medarı Maişet Motoru‘nun toplatılmasıyla ilgili 1948 yılında şu açıklamayı yapar: “Hayatı toz pembe görmüyorum diye mahkeme masrafı ödedim. Üzüntüsü de caba. Kahramanlarım rahat etmek için hapse giriyor. Bütün sebep bu!”
Fikrimin İnce Gülü – Adalet Ağaoğlu
1976 yılında Adalet Ağaoğlu imzasıyla yayımlanan kitap 12 Eylül Darbesi sonrasında 4. baskısındayken yasaklanır ve toplatma kararı alınır. Bu kararın arkasında yatan gerekçe ise “askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif”tir. Yasaklama sonrası açılan dava iki sene sürer ve bu süre sonunda yasak kalkar. Fikrimin İnce Gülü Türk Edebiyatı açısından ilk yol romanı olarak da önem taşır. Roman toplumsal gerçekçi bakış açısıyla Almanya’ya yapılan göçü konu almakta ve Bayram karakterinin ülkeye geri dönüş yolculuğu içinde geri dönüşlerle anlatmaktadır.
Oğlak Dönencesi – Henry Miller
Oğlak Dönencesi ilk kez 1938 yılında Paris’te yayınlanır. Kitabın yasaklandığı iki ülkeden biri Amerika diğeri ise Türkiye’dir. Amerika’da 1961 yılına kadar “müstehcen” bulunması sebebiyle basılmaz ancak o yıl Grove Yayınevi yasağa rağmen kitabı basar ve 3 yıl sürecek mahkeme süreci bu şekilde başlamış olur. 1964 yılında mahkeme kitabın “edebi bir eser” olduğuna karar vererek yayınlanması yolundaki engeli kaldırır. Türkiye için de maceralı bir süreci vardır kitabın. Oğlak Dönencesi Türkiye’de ilk kez 1985 yılında Can Yayınları tarafından basılıyor. “Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu” tarafından yine “müstehcen” olması sebebiyle sakıncalı görülen kitabı toplatma kararı alınıp, yayıncısı Erdal Öz ve çevirmeni hakkında dava açılıyor. Aslında sürecin ‘keyifli’ diyebileceğimiz karşı çıkış noktası bundan sonra başlıyor. 39 yayınevi birleşerek kitapta sakıncalı bulunan yerleri boş bırakarak ama kitabın başına Muzır Kurulu raporunu, savcılık iddianamesini ve Erdal Öz’ün savunmasını ekleyerek yeniden yayımlıyor. Bu şekilde aslen kitapta ‘muzır’ görünen yerler kitabın başındaki raporda yer aldığından kitap bir bütün olarak okunabilir hale geliyor. Sonrasında ise 39 yayınevine aynı gerekçe ile tekrar dava açılıyor. Bu kez mahkeme hem yayınevlerinin lehinde karar veriyor hem de önceki kararı kaldırıyor ve kitap bu şekilde ‘özgür’ kalmış oluyor.
Benden Selam Söyle Anadolu’ya – Dido Sotiriyu
1970 yıllarda yayınlandıktan ve halk tarafından ilgi ile okunduktan sonra 1982 yılında hakkında Sıkı Yönetim Mahkemesi’nce yargılama yapılan roman. Romanın çevirmeni Atilla Tokatlı ve dönemin Alan Yayınları editörü Ragıp Zorakulu “Türklüğe ve Türk ordusuna hakaret” suçlamasıyla yargılanırlar. Dava beraatle sonuçlanır. Beraat sonrasında kaderin cilvesine bakınız ki, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, ordu kütüphanelerine koymak üzere kitaptan 169 adet satın alır.
(daha detaylı bilgi için “vaaay kitabın başına gelenler” Emin Karaca )
Yarın Yarın – Pınar Kür
Burjuva bir kadının bir devrimciye olan aşkını konu alan kitap, 1976’da yayınlamış. Azılı bir suçlu olarak 1982’de yasaklanan kitap 1984’te serbest bırakılmış. Kitap, 1970-1971 dönemi ve 12 Mart darbesi fonunda insanın psikolojisinin detaylarına iner ve ana karakter Şeyda’nın kimlik bunalımı üzerinden kişinin hayatı üzerindeki kontrolüne sahip olmasının önemini vurgular. Gene “muzır” yasası gereği müstehcenlik iddiasıyla toplatılmış. Eser aynı zamanda sinemaya da uyarlanmış. Bir dönem sanat filmlerine yönelen Hülya Avşar başrolde.
Şeytan Ayetleri – Salman Rüşdü
Yasaklanmanın temel sebebi birçok Müslüman’ın Şeytan tarafından Hz. Muhammed’e söyletildiği söylenen ayetlerin varlığının reddedilmesidir. Bu ayetlerde Mekke halkıyla uzlaşmak için putlar için “onlar yüce varlıklardır” der Hz. Muhammed bir rivayete göre. Her ne kadar bu söylem uzlaşmak için veya başka bir sebeple (şeytanın iknasıyla) kullanılmış olsa da, Müslümanlar bu ayetlerin Tanrının kelamı olabileceğini (Kuran’da yani Tanrı’nın kelamında bu ayetlerin var olma ihtimalini) reddederler. Fakat kitap yasaklanmakla kalmamış, bu kitap yüzünden Salman Rüşdü ölüm tehditlerine maruz kalmıştır. Wikipedia’daki bilgi ise su şekildedir: “İslam’a küfrettiği ileri sürülerek birçok İslam ülkesinde yasaklanan 1988 tarihli kitabın yazarı hakkında da İran’da Humeyni tarafından ölüm fetvası verilmiştir.” Bu kitap ayrıca Amerika’da yasaklanmasa da bazı kitapçılar Şeytan Ayetleri’ni raflarına koymayı tercih etmemiştir.
Bu kitabı çevirerek roman olarak yayımlamak isteyen Aziz Nesin zamanında tepkileri üzerine çekmiştir. Kitabı basmakta olan ajanstan gelen mektuba karşılık olarak mektubunda, bu kitabın Türkiye’de yasaklanmasının anti-laik ve anti-demokratik olduğunu belirtmiştir.
Hatta Salman Rüşdü’nün de önce kitapla ilgili İran rejiminden af dilediği, affı kabul olmayınca da kitabı yayımlatmaya karar verdiği ve bunun da pek takdir edilir bir davranış olmadığı, dolayısıyla ne kitabı ne de yazarı savunmak için Nesin’in bu kitabı yayımlatmak istemediği anlaşılır. Salman Rüşdü ise Nesin tarafından yayımlanan çevirilerin doğruluğunun tartışılır olduğunu ifade eder, ayrıca o da Nesin’in yazarlık haklarının çiğnendiğini belirtir ve Nesin’e karşı kızgın bir yazı kaleme alır Observer’da. Bu kitabın yarattığı tepkiye istinaden 1993 Sivas Katliamı’nda Nesin’in ve 33 aydının kaldığı otel ateşe verilmiştir. 33 aydın ve iki otel görevlisi hayatını kaybetmiştir. Buna aynı zamanda Rüşdü katliamı da denmektedir. Fakat asıl bizim hafızalarımıza kazınan adı Sivas Katliamı’dır. Yazışmaların tamamı için şu linke bakabilirsiniz: http://www.nesinvakfi.org/bta.
Sivas Katliamı’nda hayatını kaybedenler ne Nesin’in başına buyrukluğundan ne de Rüşdü’nün yazısının kışkırtıcılığından yanarak yahut boğularak öldüler. Dini bir yobazlığın eseriydi bu olay, ve Madımak Oteli’nin kamulaştırılması 17 sene aldı. Rüşdü ve Nesin arasındaki ego mücadelesi sadece bir ayrıntıdır burda. Nesin’in tek başına hareket etmek istemesi ve Sabahattin Ali ile de Markopaşa’da yollarını bu nedenle ayırışları bilinmektedir Fakat bunlar şu an sadece laf-ü güzaftır…Ülkemizde yaşanan bu katliamın bize kaybettirdiği o güzel insanların yanı sıra…
Sivas Katliamı ile İlgili Kısa Belgesel
begokuadmin
Sınır tanımayan okurların buluşma noktası