“Bütün sosyal değerlerin altüst edildiği, hatta çoğu kez işlerlik kazandırılmak amacıyla altüst edilmeye zorlandığı günümüzde, başlangıçta bir eksiklik, bir aşağılık gibi görünen değerler bir an geliyor ki ödüle dönüşebiliyor.”
Günümüzde her şey o kadar çok bugüne ait duruyor ki aslında geçmişin bugüne dönüştüğünü unutuyoruz. Bazen bunu aşmak için olayların değil, öğelerin üzerinden geçmişe baktığınızda tarihin kıyıda, köşede kalmış ayrıntıları ile karşılaşabiliyorsunuz. Yazar Michel Pastoureau bu ayrıntıları, hayatımızın her anında çevremizde olan ama fark etmediğimiz bir öğe olan “çizgi”nin toplumsal tarihçesi üzerinden bize sunuyor. Çizginin geçtiği zaman ve mekândan geçmişe ve günümüze bakınca aslında toplumların kurduğu kodların işlevi değişse bile amacının aynı kaldığını görebiliyoruz.
21.yüzyılda görece masumane duran çizgiler özellikle Ortaçağ’dan başlayarak Batı toplumları için “düzensizlik” ve “ihlal” anlamına gelen şeytani bir görsel anlamına gelir. Çizgi içeren giysiler, görseller, kumaş parçaları toplumda kaçınılması gerekenler ile bir arada yer alır. Ortaçağ insanının çizgiden neden bu kadar çekindiğine baktığımızda ise kültürel ve dini sebepler öne çıkar. İncil’deki ifadelerin ve Doğu’dan gelen rahiplerin etkisine ek olarak çizgilerin görsel olarak da Ortaçağ insanı için “güven vermeyen” bir görünümü vardır.
“Ortaçağ insanı, izleyenin zihnini bulandıracak yüzeye ilişkin tüm yapılara, görünüş ile gerisindeki zemin ayırt edilemeyeceği için, iğrenerek bakar. Çünkü Ortaçağ insanının gözü, katmanlı okuma konusunda son derece hassastı. Her türlü imgeyi ve yüzeyi, derinliğine bir boyut olarak algılıyordu; art arda sıralanmış açık kitap sayfaları gibi.” S.11
Çizgi, bir nev-i toplumda ayrıştırıcı bir işlevle, aşağı görülenleri ve kaçınılması gerekenleri işaretlemek için kullanılıyordu. Ortaçağ Almanya’sındaki gelenek görenek hukukuna göre “soysuz, köle ve mahkûmlara” zorla çizgili ve iki renkli giysiler giydirilirken, o zamanlarda Güney Avrupa’da “fahişelerin, soytarıların ve hokkabazların” tamamen çizgili giyinmesi ve ya üzerinde çizgili bir giysinin bulunması gerekiyordu. Böylece “farklı” olanlar işaretlenip toplumdaki “onurlu vatandaşlardan” ayırt ediliyordu. Hatta cüzzamlılara, sakatlara, Yahudilere ve Hristiyan olmayanlara da benzer uygulamalar söz konusuydu. Böylece çizgi, kültürel ve dini etkisi bir yana ideolojik ve sosyal bir anlamda da işlev kazanıyordu.

Erdem, Sebep ve Şans iyi ve kötü davranışı tartışır.Çizgili giysili olan Şans’tır. http://www.sothebys.com/en/auctions/ecatalogue/2013/western-manuscripts-miniatures-l13240/lot.16.lotnum.html
“Ortaçağ kültürü için farklı demek, erdemsiz demekti, kirli demekti, saldırgan demekti, ahlaksızlık veya aldatma demekti. Farklı olarak nitelendirilen bir insan kurnaz veya yalancı demekti, acımasız demekti, hasta demekti, akıl ya da amansız bir deri hastalığına yakalanmış demekti.(…) İyi bir Hristiyan namuslu bir insan, farklı olamazdı, olmamalıydı. Çünkü farklılık günah ve cehennemi çağrıştırıyordu.”s.35-36
Çizginin anlamının ve işlevinin değişmesi Ortaçağ’a özgü skolastik düşüncenin yıkılması ile imkân bulur. Kitap değişimin kendisine odaklandığı için bu değişimin nasıl gerçekleştiği hakkında çok net bir cevap sunmuyor ancak feodal yönetim tarzından ve değişen toplumsal yapıdan kaynaklı örneklere yer veriyor. Böylece artık çizginin şeytansı olmaktan çıkıp günlük hayata yerleşir hale geldiğini okuyoruz. Öyle ki artık çizgi evlerde, denizcilikte, arma ve bayraklarda değer artırıcı bir anlam ve biçim elde etmiştir. Hatta toplumun büyük bir kesiminde kullanılır olmuştur. Örneğin, 8. Henry’nin çizgili bir cübbe ile yapılan portresinin ardından aristokrasi sınıfında, prenslerde bu tarz giyim ilgi görmüştür. Hatta 17. Yüzyılda İspanya’da çizgili giysiler kısa süreli bir moda haline gelir. Bunun en iyi örneklerini Caravaggio’nun resimlerinde görmek mümkün. 18. Yüzyılda ise Doğu kültürünün ve Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisi ile Sultan veya eşi gibi giyinmek moda olunca çizgili kumaş oryantal bir işaret olarak varlık buldu.


Rönesans ve modern çağ ile beraber adeta Ortaçağ’ ı eleştirircesine iyi anlam yüklenen çizgiler Fransız Devrimi ve Amerika’nın keşfi ile de yerini iyice sağlamlaştırarak devrimci bir görsel statü kazandı. Böylece çizginin sosyal algısı ve işlevi, yurtseverlik ve devrim ideolojisi için hizmet eder hale geldi.
Çizginin geçmişten kalan olumsuz ve değer düşürmeyi amaçlayan anlamı ne yazık ki 20. yüzyılda varlığını bir şekilde korumuştur. Bugün bile toplumsal hafızalarımızda yer tutan bu anlam büyük ihtimalle gelecek nesillere de aktarılacaktır. Geçtiğimiz günlerde bir marka çizgili ve yanında polis şerifi yıldızı olan bir giysi üretti. Ancak holokostu anımsatması nedeniyle yoğun bir tepki ile karşılaşınca özür dileyerek bu giysinin üretimini durdurdu.

“Hiçbir çizgi, insanoğlunu vücuda çizilen bu çizgiler kadar aşağılamamıştır.” S.76

Hâlbuki bugün çizgi ile olan ilişkimize bakınca akla ilk gelenlerden biri moda dünyasındaki bir giyim hilesidir. Dergilerde ve televizyonlarda kilolu ve kısa iseniz kesinlikle yatay çizgili giysilerden kaçınmanız gerektiği söylenir, uzun ve ince göstermek için dikey çizgili giysileri tercih etmelisinizdir. Ancak aslında çizgi sokakta, yolda, metroda her yerdedir. Sizi sürekli doğru yöne doğru yönlendirir, geçmemeniz gereken yerlere karşı uyarır. Ortaçağ’da kaos ve düzensizlik ifade edip tehlikeye karşı uyarırken günümüzde çizgilerle düzene gireriz. Anlam ve işlevi değişmiştir, giysilerimizde olması artık değer düşürmez aksine bizi şık ya da trend sahibi yapar.
“Çizgi beklemez, hareketsiz kalamaz. Sürekli bir hareketlilik içindedir. Çizgi, dokunduğu her şeye hayat verir, arkasında rüzgar varmış gibi durmadan ilerler. “ S.13
Çizginin günümüzdeki algısı farklılık, hareket, eğlence ve yenilik imajı üzerine kuruludur. Bu nedenle de pek çok tüketim ürünü bunun üzerinden hızla markalaşmıştır. (En meşhur örneklerden 3 çizgili meşhur spor ayakkabısı, kırmızı beyaz çizgili diş macunu gibi. )
Kitapta tarihten ilginç ayrıntılar ve dayanaklar ile çizginin bir öğe olarak sanıldığından daha pek çok farklı alandan etkilendiği ve ya etkilediği örnekler ile sunuluyor. Hepsini buraya yazmam mümkün değil ama okuduğunuzda birçok yönden çizginin hem görsel hem de sözcük olarak toplumların algısında yeniden düzenlenip içselleştirildiğini fark ediyorsunuz. Kitap, çizginin toplumsal tarihi açısından sunduğu bazı analizlerde fazla derinlemesine inmemiş, zaten bunu da yer yer belirtiyor. Ancak bu nedenle bazı savları okuyucunun zihninde dayanaksız ve çelişkili kalabiliyor. Kitaptaki tespitler ve zengin örnekler sanat tarihi, sosyoloji ve tarih alanlarında çalışanlara bu konularda derinlemesine incelemeler yapmak için ilham verebilir. Kitapta yer alan tespitlerin Batı toplumları ile kısıtlı kalması ise üzücü bir yanı, çizginin Doğu toplumlarından yer yer etkilenildiğini örnekler ile okuyoruz. Ancak kitap Doğu toplumunda çizginin toplumsal tarihinin nasıl oluştuğu ve Batı’ya aktarımının neden bu şekilde olduğu konusunda pek bilgi veremiyor. Görsel bir alanla ilgili analiz sunan bir kitaba göre ne yazık ki resimler kısıtlı sayıda kalmış. Bir yandan okuyup bir yandan belirtilen görselleri internetten arama yapmaya üşenmezseniz ve de bu alana ilgili iseniz keşfedeceğiniz görseller ayrı bir eğlence doğrusu.
Son olarak yazardan bahsetmek gerekirse, kendisi Ortaçağ ve Batı simgeleri tarihi üzerine uzmanlaşmış Fransız bir profesör. Bu kitap sayesinde renk ve tarih üzerine yazdığı bir diğer kitabından da haberdar oldum. Adı Mavi-Bir Rengin Tarihi, bulup okuduğumda sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Ama bu kitap hakkında analizlerini paylaşmak isteyen okuyucularımız varsa Misafir Yazarlar köşemize yazılarınızı bekleriz!