“Aklınız anlamaya çare değildir.”
Murakami külliyat yazılarımıza yazarın son kitabı Kadınsız Erkekler ile devam ediyoruz. Murakami uzun romanlarından sonra çıkarttığı tek öykülük Uyku kitabını çok sevmiş olmalı ki biz kendisinden yeni bir roman beklerken yeni bir öykü kitabı ile tekrar okuyucuyla buluştu.
Farklı öykülerden oluşan yeni kitaba adını kitaptaki son hikâye veriyor. Ancak diğer hikâyelerde de kadınsız erkeklerin hikaâyelerine şahit oluyoruz Murakami sayesinde.
Öykülerdeki erkeklerin ortak özelliği, hepsinin kadınlarla ilgili ilişkilerinde bir sıkıntı olması. İlk hikaye Drive My Car‘da karısının kendisini farklı erkeklerle aldattığını öğrenen tiyatro oyuncusunun, hikayeyi kadın şoförüne anlatmasına şahit oluyoruz. Beklenen intikam tepkisinin aksine karısının sevgililerinden biriyle arkadaş olarak, karısının kendisini aldatmasını anlamaya çalışan adam, şoför kadının kendisinden beklenmeyecek olgunlukta yorumlarına maruz kalıyor. İkinci hikâye Yesterday’de çocukluktan beri birlikte olduğu sevgilisinin arkadaşına çıkması için öneren kafası karışık bir ergenle karşı karşıyayız. Hayatın monotonluğundan ve kendisine biçilen görevlerden kaçmak için beklenmedik hareketler yapan çocuk, hepsinin hayatında bir kırılmaya yol açıyor. Sanırım en sevdiğim öykü olan Bağımsız Organ‘daki estetik cerrah hiçbir kadına aşık olmadan günlük ilişkilerle, derinleşmeden devam ettirdiği aşk hayatı ile övünürken aşka düşüyor. Ancak aşık olduğu kadın kendisini ya da kocasını tercih etmek yerine farklı bir adam için hayatını değiştirmeyi tercih edince, cerrah kendini yok etme yoluna gidiyor. Bu öyküdeki toplama kampına gönderilen doktorun değerini sorgulaması gibi kendi değerini sorgulaması da çok hoşuma gitti. Başlangıçta endişesi az ve mekanik bir hayata sahip biri olarak sunulurken, birden resim tersine döndü bu sorgulama ve imkansız aşk ile. Şehrazad‘ın konusu da oldukça enteresan. Sosyal yardım verdiği erkeğe ev işleri dışında cinsellik hizmetinde de bulunan Şehrazad takma isimli kadının lise yıllarındaki takıntısını öğreniyoruz 1001 Gece Masallarındaki gibi bir arkası yarın akışıyla. Aşık olduğunu çocuğun evine giren ve odasından eşya çalarken kendinden bir parça bırakan bir kızın hikâyelerin anlaşılmayacak şekilde defterine not düşüyor adam da. Diğer bir hikâye Kino‘da ise Murakami eserlerinin vazgeçilmezi olan büyülü gerçekliğin bir örneğine rastlıyoruz. İş yerinden arkadaşı ile kendisini aldattığı için işten ve eşinden ayrılan ve teyzesinin kafesini devralarak bara çeviren bir adam Kino. Onun sıradan hayatına renk getiren ise barına gelenler ve onlarla yaşananlar. Bu hikayeyi okuyunca biz sabit her şeyden uzakta dursak bile hayatın döngüsünden kaçamayacağınızı düşündüm sıkça. Aşık Samsa ise gönderme yaptığı hikayedeki kahramanın tersine insana dönüşen bir karakter. Kurguda insanın kendi uzuvlarını fark etmesi ve hareketleri öğrenmeye başlaması anlatılmış. Açıkçası Dönüşüm‘ün çok iyi kurguya sahip olmasından mı, bilmiyorum ancak bu öyküye ısınamadım. Son öykü ise kitaba ismini veriyor. Belli ki bir kadının iki erkeğin de hayatında yarattığı boşluğa atıfta bulunmak için bu isim verilmiş. Karısının intihar ettiğini eski sevgilisine telefonla haber veren eş, kendisinin yaşadığı yokluk hissini sevgiliye de yaşatmak istiyor belki.
Öykülerin hepsinde problemli ve çözülemeyen ilişkiler mevcut. Ağdalı bir dilden her zaman uzak duran Murakami, bu öykülerinde de problemlerle ilgili yaşanan hisleri bizde de etki yaratacak, aynı şekilde düşünüyorum, dedirtecek şekilde ifade etmiş. Bu anlamda yine tatmin edici bir kitap oldu benim için. Ancak bazı öykülerin duyguları aktarmada zayıf kaldığını düşünüyorum. Okuduktan sonra hiçbir iz bırakmayan bir hikâye, bazı öyküler ile yakalanan o bağlantı hissinin silinmesine neden oluyor. Yazar bazı öyküleri kitaba koymayıp diğerlerine daha fazla zaman ve yer verse daha iyi olurmuş, diye düşünmekten kendimi alamadım.
Bitirirlen, bir dipnot olarak belirtmek isterim ki, Hemingway’in aynı isimde bir kitabı bulunuyor. Murakami gibi bir yazarın mutlaka bir bildiği vardır bu gönderme ile, diye tahmin ediyorum. Bir de klasik olarak; yazım hatası bilgisi vermeden olmaz. “Hoşnudum” diye bir yazım hatası nasıl yapılabiliyor, bu hata editörlerin gözünden nasıl kaçar, anlamıyorum.
Twitter •
//
Merhaba Gözde Hanım,
İncelemelerinizi okuyunca, kitaptan algıladıklarım konusunda yalnız olmadığımı hissettiğim için keyf aldım. Çok teşekkür ederim.
İlave olarak Murakami’nin oldukça düzeyli caz, rock müziği ve sinema bilgisini, betimlemelerinde keyif veren bir fon müziği veya film sahnesi olarak kullanmasını çok ustaca buldum. Ayrıca, sizin de belirttiğiniz ve Hemingway örneğini verdiğiniz gibi önceden yazılmış kitap adlarını bazı kendi kitaplarında kullanma eğilimi görülmektedir. Bu örnek Orwell’ın 1984’ü ve 1Q84 için de verilebilir. Popüler olan bu kitapların adı kullanılarak içindeki kurgulara da atıf yapılmaktadır. Kendisi de 1Q84’tte bunu belirtmiş ve Orwell’ın Big Brother’ı ile Little People arasında bir bağ kurmuş ve insanları gözlem altına alarak hakimiyet kurma ortak konusunu işlemiştir. Aynı bağlar kendi kitapları arasında da olabilir diye düşünüyorum. Tüm kitaplarını okumadım ama bu kitapta Kino barına gelen ve olay çıkaran iki kişi, sanki 1Q84 kitabındaki Öncüler tarikatının tetikçileri rolundeki iki kişiye hem tavır hem de fiziksel özellikleri bakımından çok benzemektedir. Sanırım Murakami yazılarında; müzik, sinema, başka yazarların kitapları ve kendi kitapları arasında sürekli bağlar kurmayı tercih eden bir tarzı benimsemektedir.
İncelemelerinizi paylaştığınız ve keyf kattığınız için tekrar teşekkür ederim.