“İstanbul’u sevmezse gönül aşkı ne anlar?” Münir Nurettin Selçuk
Dünya üzerinde farklı roman ve hikayelere İstanbul kadar konu olmuş az şehir vardır. Hikayede sadece bir mekan olarak yer almanın da ötesinde neredeyse bir kahraman gibi öne çıkar bu kadim şehir. Belki de bazı eserleri sevmemizin ana sebebi konunun İstanbul’da geçmesi, İstanbul hakkında yazılmasıdır. Biz de bundan yola çıkarak içinden İstanbul geçen sevdiğimiz romanları sıraladık. Her zamanki gibi listemiz öznel bir içeriğe sahip. İstanbul’un coğrafya ve tarihine dair kitapları merak ediyorsanız sizi hem İstanbul’un tarihine, ilk ve enlerine dair hem de şehri daha iyi gezmek için öneri gezi kitaplarının olduğu yazılarımıza buyrunuz.
Aylak Adam – Yusuf Atılgan
Köyde yaşayan bir yazarın kenti anlatmasına şahit oluruz Aylak Adam’da. Yusuf Atılgan, İstanbul’un dört mevsimini dört ayrı bölümde sunar. İsmi bile olmayan kahramanımız aylak aylak İstanbul sokaklarını dolanır; özellikle Harbiye, Nişantaşı, Osmanbey, Maçka, Dolmabahçe, Fındıklı, Karaköy, Tünel, Beşiktaş ve tabii ki Beyoğlu çemberinde. Ama Kadıköy’ü, Boğaz’ı, Sarıyer’i, Sultanahmet’i de unutmaz. 50’li yılların resmini çizerek ve bazı bazı “o yılların İstanbul’u çok daha güzelmiş” dedirterek…
Puslu Kıtalar Atlası – İhsan Oktay Anar
“Konstatiniye’de Birkaç Kişi” bölümüyle başlayan bir kitabı listeden ayrı tutmak olmazdı. Nedendir bilmem, Puslu Kıtalar Atlası’nı okurken Ezel Akay’ın çektiği Yedi Kocalı Hürmüz’deki İstanbul’u düşünmüştüm. Eciş bücüş ahşap evler, cumbada oturup sokağı gözleyen kadınlar ve düzensiz arnavut kaldırımı sokaklar gözümün önünde belirmişti. Pera, Galata, Kadırga, Samatya, Fener, Azapkapı, Haliç, Balat, Karaköy’de akan günlük hayatı harika kurgusuyla sunar İhsan Oktay Anar. Hayal gücü kağıttan okuyana geçebilir, mekanlar puslanmadan da zihinde belirebilirmiş demek…
Fatih – Harbiye – Peyami Safa
Edebiyatımızın kült eserlerinden biri olarak sayabileceğimiz Fatih – Harbiye adından da anlaşıldığı gibi iki semtin insanlarının, ama her şeyden önce iki semtin yaşayışının hikâyesidir. Roman kahramanımız Neriman’ın hayatından bakarız hem Fatih’e hem de Harbiye’ye. Neriman alaturka yetişmiş alafranga hayata özenti duyan bir kadın olarak Fatih’i eski ve köhne, Harbiye’yi yeni ve canlı olarak sunar, semtleri fiziksel olarak ayrıntılı bir biçimde tasvir etmese de, onların kendi kafasındaki kimliğini ortaya koyar. Okuyucu Fatih ve Harbiye’ye uğrarken aslında Türkiye’nin modernleşmesinin keskin uçları arasında gidip gelme şansına erişir.
Esir Şehrin İnsanları – Kemal Tahir
Kemal Tahir’in unutulmaz eseri Esir Şehrin İnsanları, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından işgal edilmiş İstanbul’un ve şehirde kalmış bir avuç vatanseverin hikâyesidir. Ülkesine dönen Kâmil Bey’in gözünden üzgün ve yılgın mütareke İstanbul’unu gezeriz. Bağlarbaşı’nda köhnemiş konakla parasızlık yaşar, Beyoğlu ve Nişantaşı’ndaki balolarla işgalin öteki yüzüne şahit oluruz. Kâmil’in tıkıldığı meşhur Bekirağa Bölüğü’ünü görür, zor koşullarda gazetecilik yapmaya çalışanlarla Bab-ı Âli yokuşunu ve Sultanahmet civarını tetkik ederiz. Esir İstanbul’un farklı köşelerini ve insanlarını duyumsarız.
Sait Faik Hikayeleri
Sait Faik deyince aklımıza ilk gelenlerdendir İstanbul. Hikayelerinde adım adım gezeriz Sait’le birlikte İstanbul’u. Burgazada, Beyoğlu, Yüksekkaldırım, Karaköy, Şehzadebaşı, Süleymaniye… Buralarda dolaşırız Sait Faik’le birlikte; buralarda seyrederiz insanları, buralarda otururuz kahvehanelerde, sohbet ederiz balıkçılarla, küçük çocuklarla, işe gider işten döneriz, severiz hayatı, bazen de küfrederiz yalnızlığımıza, insanların kötü kalplerine… İstanbul her şeyiyle vardır Sait Faik hikayelerinde, bu nedenle tek bir kitabından bahsetmiyoruz bu listemizde. Biliyoruz ki; yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada (İstanbul’da) her şey bir insanı sevmekle bitiyor.
Daha fazla Sait Faik için: http://begenmeyenokumasin.com/tag/sait-faik/
Huzur – Ahmet Hamdi Tanpınar
İkinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan bir aşk hikayesini anlatan bu Tanpınar klasiğinde, başrolde üç kişi var: Mümtaz, Nuran ve İstanbul. Zira şehir, romanın arka planında olmaktan çok öte bir yerde. Şehzade Camii, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü, Nuruosmaniye, Mahmutpaşa, Vezneciler, Sahaflar Çarşısı gibi eski İstanbul’un simgesi birçok mekân Huzurda vücuda geliyor. Meraklısı için Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Araştırmaları Merkezi’nin kısa bir süre önce hazırladığı Huzur’un İstanbul’u isimli haritayı da buraya ekleyelim. http://www.tanpinarmerkezi.com/roman-haritalari/
Kafamda Bir Tuhaflık – Orhan Pamuk
Orhan Pamuk’un romanlarında İstanbul her daim ön saflarda yer alıyor ancak çoğunlukla Taksim-Beyoğlu-Nişantaş-Boğaz ekseni geliyor akıllara. Halbuki Kafamda Bir Tuhaflık’ta İstanbul’un, Orhan Pamuk tarafından çok da değinilmeyen eski varoşları, oralardaki dönüşüm, bunun siyasi ve sosyal temsilleri var. “Duttepe” ve “Kültepe” olarak anılan iki semtin Mevlut’un köyünden geldiği 1969 yılından sonraki 40 yıl içinde “Buraları hep dutluktu”dan birer plazalar çölüne dönüşmesi, alt gelirlinin dönüşümün her safhasında tekrar tekrar yerinden edilip şehrin daha dış yerlerine sürüklenmek zorunda kalması İstanbul’un bir başka gerçeği değilse ne? Pamuk’un bir sonraki romanı Kırmızı Saçlı Kadın’da da kahramanlarımızın su kuyusu aradığı “Öngören” üzerinden benzer bir izleği takip ettiğini de not düşelim.
İstanbul Hatıralar ve Şehir – Orhan Pamuk
Orhan Pamuk, çocukluk ve gençlik yıllarını anlattığı otobiyografik romanında kendi hayatından daha çok İstanbul’un hikâyesini anlatıyor. Kitapta 1950 ve 1960’lardaki İstanbul’u onun gözlerinden biz de yaşıyoruz ve şehrin dönüşümünün ayrıntılarını yazarın psikolojik iniş çıkışları ile paralel okuyoruz.
Kumral Ada Mavi Tuna – Buket Uzuner
90’lı yılların en çok ses getiren romanlarından biri olan Kumral Ada Mavi Tuna aşkla savaşın birbirine girdiği bir eser. Tuna (Mabel) ve Aras kardeşlerin ikisinin de aşık olduğu Meriç’in, ailelerinin ve Kuzguncuk’un hikayesi. O Kuzguncuk ki zenginlerle fakirler, film yıldızlarıyla kendi halinde terziler, Müslümanlarla Yahudiler komşuluk ediyor, aynı sofrada oturup, aynı şeylere gülüp aynı şeylere ağlıyor. Romanda Baylan Pastanesi, İsmet Baba’nın Meyhanesi gibi Anadolu Yakası’nın çok değerli mekânları da zaman zaman arz-ı endam ediyor.
Ahmet Ümit
Ülkemiz polisiyesinin en ünlü ismi Ahmet Ümit, İstanbul hayranlığını sıkça dile getiren yazarlarımızdan. O kadar ki bazı kitaplarının ana konusu, ana kahramanı İstanbul. Beyoğlu’nun En Güzel Abisi, Ahmet Ümit’in bazı diğer romanlarında da bulunan başkomiser Nevzat ve eşrafının başka bir hikayesi. Mekanın İstanbul olmasının da ötesinde Gezi olayları ve İstanbul’daki rant düzenine dair içeriği ve Beyoğlu’ndaki azınlıklara şapka çıkarmışlığı ile şehri merkeze oturtuyor. İstanbul’a gerçek bir aşk besleyenler hikayenin içinde hissedeceklerdir kendilerini ve bu güzel şehre yapılanlara benim gibi sinirleneceklerdir kitabı okurken. Detaylı yorumu merak edenler kitap ile ilgili yazımızı okuyabilirler.
Beyoğlu Rapsodisi, İstanbul’un en eski merkezlerinden olan ve sadece Türkiye değil dünyanın farklı yerlerinden insanlarının biraraya geldiği Beyoğlu’nda büyümüş ve yaşayan üç arkadaşın hikayesi. Cinayetlerin fotoğraflarını çekme fikriyle başlayan maceranın dallanıp budaklanmasıyla gerilimin giderek arttığı romanda Beyoğlu’nun arka sokakları, orada yaşananlar ve işlenen cinayetler insanın kötülüğünü ve acımasızlığını yüzümüze vuruyor.
Başkomser Nevzat, İstanbul Hatırası’nda da karşımızı çıkıyor. Nevzat, kitapta şehrin sahiplik yaptığı bütün medeniyetler için önemli olan Çemberlitaş ve Ayasofya gibi noktalarda işlenen cinayetlerin peşine düşüyor. Sadece lokasyon olarak kalmıyor İstanbul. Polisiye tarafından çok eski çağlardan günümüze gelen İstanbul’un tarihini de okuyoruz romanda. Kitap bana göre Ahmet Ümit’in kötü polisiye kitaplarından ama İstanbul’a dair bilgileri ile kendini affettiriyor.
Yorumlarımızı okurken -son kitap önerimize de selam vererek- dinlemeniz için güzel bir şarkı ile yazımıza son veriyoruz.
About begokuadmin
Sınır tanımayan okurların buluşma noktası